Hayatı gözlemlediğimizde doğanın mükemmel dönüşümüne ve onun dünya üzerindeki canlılara nasıl katkıda bulunduğuna tanıklık ederiz. Mevsimler bunun en güzel örneğidir. Dondurucu soğuklardan sonra gelen ilkbahar, sonrasında giderek artan aşırı sıcaklar ve ardından gelen sonbahar bizlere doğanın kendi içindeki kaçılmaz dönüşümünü ve her bir mevsimin bir diğerinin en uç noktasını yaşadıktan sonra nasıl tekrar doğduğunu gösterir. Ormanlar, ağaçlar bu mevsim geçişleriyle farklı canlılara yaşam alanı sağlar. Geçirdikleri soğuk hava iklimine rağmen ilkbaharda cömertçe açan çiçekler, ağaçlar, tekrar hayat bulur ve hayat verirler.
Soluduğumuz hava, edindiğimiz besinler, farklı yaşam formlarına sundukları diğer güzel koşullar ile doğa bizlere en güzel örnektir; hepsi bir dönüşüm içerisinde bizlere yeniden doğarak hayat verirler. En güzeli ise bunu karşılıksız, koşulsuz sevgi ile yapıyor olmaları. Peki doğa her mevsimde bu kadar değişip nasıl tekrar doğuyor? Nasıl oluyor da yaşamın her bir seviyesinde (cansız, bitkisel, hayvansal) bu güç böylesine koşulsuz sevgi ile birbirini tamamlayarak devamlılık içinde bir bütün gibi işlev görebiliyor? Aslında bunu anlamak için bir mucit veya bilim adamı olmaya gerek yok. Sadece doğayı gözlemleyerek bile şunu anlayabiliriz ki doğru çevrenin etkisi ile her şey mümkündür. Doğadaki hiçbir seviye, insandaki gibi egoist bir yaklaşımda olmadığı ve kendini bütünden ayırmadığı için en küçüğünden büyüğüne, her bir oluşum diğerinin varoluşuna hizmet ederek kendini var edebiliyor. Doğanın koşulsuz sevgi gücü bu olsa gerek.
Ego gelişim için gereklidir ama onu ne yönde kullandığımız asıl meseledir. Bizler insanlık olarak gelişim tarihimize baktığımızda giderek doğadan koptuğumuzu ve uzaklaştığımızı görürüz, hatta ondan üstün olduğumuzu bile düşünmüşüzdür. Her ne kadar başlangıçta nihai arzumuz huzur ve mutluluk olsa da ilerleyen süreçte egomuzu ben merkezci bir şekilde kullanarak sadece doğadan değil insan olarak birbirimizden ve kendi gerçekliğimizden bile uzaklaştık.
Bugün içinde dolandığımız sosyal ağlar bizlere bu kopukluğu resmediyor. İnsanlık olarak tükenmiş ve yorgun bir durumdayız. Peki bunu nasıl değiştirebiliriz? Bunun için gerekli farkındalığa ve arzuya sahip miyiz? Yeniden doğmak, değişmek için önce içinde bulunduğumuz koşulun gerçekliğinin farkına varmamız gerek. İnsanlık olarak hep daha iyisini istedik ve sahip oldukça fazlasına taptık, sonuç ise bizi doğadan ve birbirimizden ayrı; sevmekten, paylaşmaktan korkan varlıklar haline getirdi. Bu tükenmişliğin içinden çıkmak mümkün mü ? Evet. Doğru çevrenin etkisiyle. Tıpkı doğadaki bütünlük ve uyum içerisinde oluş gibi birbirimize doğru örnekler sunarak bunu başarabiliriz. Dünyayı ya da başkalarını değil, önce kendimizi dönüştürmeyi arzulayarak başarabiliriz. Ancak iyi bir örnek olursak yaşama ve etrafımızdaki insanlara katkıda bulunabiliriz. Biz değişirsek çevremiz de değişir. Beklentisiz şekilde tıpkı doğa örneğinde olduğu gibi olmayı arzularsak etrafımıza kendimiz gibi insanları çekeriz. Pozitif olduğumuz ve egomuzu ayrı olmak değil ama bütün olmak arzusuyla kullandığımız zaman doğru çevrenin etkisi üzerimize işler. Şunun farkına varmalıyız ki bugüne dek kendini yok eden bir insanlık inşa edebildiysek doğru bir arzuyla onun zıttını da inşa edebiliriz. Başlangıçta kendimizle olsak bile bizdeki değişim çevremize yansır. Sevgi bulaşıcıdır. Birine gülümsediğimizde otomatikman o da gülümser. Şimdiye kadar hep negatif tarafta, kendimiz için almak denen yönde olduk. Pandemi de bir açıdan baktığımızda bizlere destek oluyor. Yeniden doğumu ve pozitif bir çevreyi inşa etmemiz için içinde bulunduğumuz insanlık koşulu ile bizleri yüz yüze getiriyor. Sömürüsüz, çıkarsız, sevgi dolu bir dünyayı pozitif çevrenin gücüyle inşa edebiliriz. Birbirimizin değerini bilerek, önem vererek… Kendimize sormamız gereken en önemli soru ise: ‘’Ben şimdi nasıl bir dünya istiyorum?”
Yeniden doğuş için hayat, doğa bize varlığıyla en güzel örneği sunuyor, yeter ki değişmek isteyelim.
Bir Aşk Hikayesi
- 24 Eylül 2022·
Bilmiyordu bu duygu nasıl gelip içine yerleşmişti oysa herkes gibi yaşayıp gidecekti. Nereden çıktı şimdi bu aşk hikayesi diye sordu kendine. Ateş böceği kimdi Neydi bu duygu içini kemiren Nereden çıkmıştı Şimdi kime anlatacaktı derdini Nasıl anlatılırdı bilinmeyen Anlatmasa da delirecekti Neden bu ışığa özlem “Oysa karanlıktı onları…