Günümüzde insanlar birbirlerine yabancılaşıyorlar ve gittikçe bireyselleşiyorlar. Bunun sebebi nedir diye düşünüyor insan. Teknoloji olabilir mi? Yoksa insani bağlarımız mı zayıfladı? Biliyoruz ki, bağlar zayıflayınca insanlar birbirlerine değer vermezler hatta, birbirlerini görmek dahi istemezler. Bu gerçeklikte düşünmemiz gereken şey, sorumluluklarımız olmalıdır.
Sorumluluk, günlük hayatta bireysel, örgütsel ve toplumsal düzeyde en sık kullanılan kavramlardan biridir. İnsan önce kendine sorumludur. Ama bu yeterli değildir. Çünkü tek başımıza olamayacağımız için, yaşadığımız topluma karşı da sorumluyuzdur. Dünyadaki hızlı değişimle birlikte, çevresel ve toplumsal sorunlarımız artmıştır. Günümüzdeki en önemli problemlerden biri, küreselleşen dünyadaki çevre sorunlarıdır. Bulaşıcı hastalıklar, işsizlik, yoksulluk, nesli tükenen canlılar bizleri tehdit etmektedir. İşte bu durumda, sorumluluklarımız devreye girmektedir. Çünkü çevresel sorunlara duyarlılığımız, bizim sosyal sorumluluğumuzdur. Yine şunu da biliyoruz ki dünyada sorumluluk bilincine sahip tek canlı türüyüz.
İnsan var olduğundan beri doğadan yararlanmıştır. Geliştirdiği teknoloji gücü ile doğa üzerindeki etkisini arttırarak, doğayı kendi istekleri doğrultusunda değiştirmiştir. Bilimin olanaklarından yararlanan insan, doğadan sınırsızca yararlanmıştır. Bununla kalmayıp, çevrenin olanaklarını kötü kullanmaya başlamıştır.
Doğada üstünlük kurmaya yönelik bu arayış, insan ile içinde yaşadığı çevresi arasında var olan uyumu bozmasına sebep olmuştur. Artık insan doğa ile uyumlu yaşamamakta, onu kirletmeye onu yok etmeğe çalışmaktadır. Oysa insan, dünyada ki diğer canlılara karşı bir üstünlüğe sahip değildir. Doğaya karşı sorumluluğunu unutan insan, doğanın sınırlı olduğunu, bir gün bitebileceğini, bundan kendinin de zarar görebileceğini hiç aklına getirmemiştir.
İnsanların yapmış olduğu bu yanlış uygulamalar, katlanarak yine insanlara dönmektedir. Çevreyi koruma nedenimiz, daha sağlıklı bir çevrede yaşamak istememizdendir. Her canlının sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır. Çevreyi koruyan da zarar veren de insandır. Bizler, yaşadığımız dünyanın kendimizden sonra başkalarının da kullanacağını anlamakta zorlanıyoruz. Örneğin; ihtiyacımızdan fazla yiyecek ve giyecek alıyoruz. Belki de onları kullanmadan atıyoruz.
Artık her şeyi gereksiz biçimde harcayıp tüketme alışkanlıklarımızı değiştirme ve egolarımızı toplumsal sorumlukla yer değiştirme zamanı gelmiştir. Çevre, bize kalan bir miras değildir o bizim çocuklarımıza bırakacağımız bir emanettir aslında. Ama tüketen varlıklar olarak bizler, bu doyumsuzlukla, bu hırsla gidersek, çocuklarımıza bu emaneti bile bırakamayabiliriz. Çünkü bizler, doğaya karşı sorumluluğumuzu unuttuk.
Çevre sorunları artık küresel hale gelmiştir. Her ne yapıyorsak, diğer canlıları da etkiliyoruz. Ve yine biz biliyoruz ki doğadaki canlılardan biri bile zarar görürse, hepsi zarar görür, denge bozulur. Doğada her şeyin bir sınırı vardır. Eğer ona iyi davranırsak, o da bize zarar vermez. Ama dengesini bozarsak, bunun bedelini bize ödetir ve bizden intikamını alır. Yani doğa, yasalarını bize zorla öğretir.
Doğayı bir değer olarak görmeliyiz. Böyle görürsek, bu bize doğayı korumak ve zarar vermemek şeklinde bir sorumluluk yükler. Bu sorumluluk, doğayla uyumlu yaşamamız ve onunla dayanışma içinde olmamızı gerektirir. Doğaya saygılı olmayı öğrenmek bugün eskisinden çok daha önemlidir.
Doğa bir bütündür. Dünyadaki diğer varlıklar gibi, bizim de onun sadece bir parçasını oluşturduğumuzu anladığımızda, doğayı korumanın önemini kavramaya başlayabilir ve sorumluluğumuz dahilinde, çevresel sorunları ortaya çıkmadan önleyebiliriz.