Evren dört varlık düzeyinden oluşur. Bunlar: cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan seviyeleridir. İnsan konuşan seviyesinde yer alır.
Konuşan seviyeye sahip olmanın bir özelliği, düşünmek ve en önemlisi de ‘ego’ya sahip olmaktır.
Ego, her varlığın kendisi için olması gerektiği bilincini oluşturur. Bu bakış, ‘egosantrik’ bakış açısının temelidir. Doğadan ve kendisi gibi olan diğer herkesten, her şeyi alma üzerine kurgulu olan bu bakış açısı, denklemin diğer tarafında yer alan her şeyi ‘verme’ üzerine kurgulu olan doğayla form eşitsizliği oluşturur.
Dünyada yaşanan her türlü kriz, kargaşa, çatışma ve eşitsizlik sorunları yukarıda bahsedilen form eşitsizliğinden kaynaklıdır.
Ego ile ilgili farkındalık geliştirilirse, bu farkındalık, insanın varoluşunu gerçekleştirmesinde kullanabileceği en önemli araçtır. Fakat ego, niteliksel bir değişime uğramadığı sürece, yalnız kendisi için almaya eğilimlidir. Kusursuz bir varlık olduğunu kabul gören ego, ben merkezli, diğerlerini öteleyen konformist bir yapıdadır ve empatiden yoksundur.
Maddi evrenin, kendi alma arzusunun giderilmesi üzere var olduğu düşüncesiyle hareket eder. Bu noktada kanserli bir hücre gibidir. Diğer varlık sahiplerini kendi alma arzusu uğruna hiçe sayar, tüketir.
Bu hastalıklı durum, cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan tüm doğa seviyelerinde, ciddi bir dengesizlik ve akabinde bumerang etkisi oluşturur. Gerek kişisel, gerek toplumsal yapının içinde çeşitli rahatsızlıklara, bütünlüğü bozucu, barışı engelleyici süreçlere yol açarken, çatışmalara, savaşlara da neden olur. Tüm sosyal, siyasal, ekonomik krizlerin nedeni olabilirken, bozduğu toplumsal barış ortamının ve ortaya çıkardığı savaşların yıkıcı etkisiyle, orman yangınlarına, bitki örtüsünün yok oluşuna, çölleşmeye, hayvanların telefine, türlerin ortadan kalkmasına, sel, deprem, volkanik patlama, tsunami gibi doğa dengesini alt üst eden doğal afetlere de yol açar. Çünkü doğada ve toplumda her şey, birbirine pamuk ipliği misali bağlıdır. Her bir durum bir diğerini tetikler.
Öyle ki son yıllarda her nevi virüsün, kuş, tavuk, domuz, sars ve son olarak korona virüsün ortaya çıkıp, küresel çapta etki göstermesi, binlerce insanın hayatına mal olması, tüm bu dengesizliklerin sonucudur.
Peki, ne yapmak gerekir? Hayatı bir bütün, (cansız, bitkisel, hayvan ve konuşan) seviyelerin bir bütünü olarak görüp, doğru bağlar ile bir denge oluşturmak gerekir.
Devam eden bu belirsizlik sürecinden hareketle insanoğlu, daha geç olmadan, geçmişi sorgulayıp, yeni bir başlangıç yapabilir. Egemenci, doğa efendisi anlayışından vazgeçerek, doğanın bir parçası olduğu bilinciyle hareket edebilir.
Sosyal bir varlık olduğunu unutmadan, bütün varoluşu kucaklamayı deneyebilir. İşte o zaman sevgi, bütün sorunların üstesinden gelir.