Sevgi çok genel ve soyut bir kavramdır. Sevgiyi nerede ve nasıl arayacağımız konusunda çok az bilgiye sahibiz. Sevginin basit bir tanımını yapacak olursak, almak değil vermek olduğunu söyleyebiliriz. Oysa biliyoruz ki almak da vermek de aynı anda yaşanan olgulardır. Ancak, ikisi bir arada olduğunda bütünlük olur.
Dolayısıyla, bazıları karşılığını alabilmek için verirken, diğerleri almadan verirler. Karşılığını almak için verenlerin kendilerini seven, egoları yüksek kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu sevgi bencil bir sevgidir. Bu sevgiyle insan mutlu olamaz. Birbirine karşı olan bu iki eğilimden biri dostluğu, sevgiyi içerirken, diğeri bencilliğe yatkın bir eğilimdir.
Düşündüğümüzde yaptığımız yanlışların bile, bir yerde sevgi eksikliğinden kaynaklandığını anlayabiliriz. Bu durumda ya sevememişizdir ya da sevilememişizdir. İçimizdeki bu yaralayıcı duygular, farklı şekillerde ortaya çıkabilirler (fiziksel hastalıklar, zihinsel hastalıklar gibi). Aslında tüm bunların nedenini derinlerde yatan sevgi eksikliğinde aramalıyız.
Kişinin bu iki eğilimden hangisiyle hareket edeceği ise çevresine bağlıdır. Bu ortam destekleyici bir ortamsa insanda olumlu ve yapıcı duygular uyandırır. Diğerinde ise bencil ve yıkıcı eğilimler ortaya çıkarır. Çünkü insanı insan yapan tek değer sevgidir.
Günümüzde insanların bireysel ve sosyal hayattaki problemlerine baktığımızda, bunların da sevgi eksikliğinden kaynaklandığını görüyoruz. Sevgi eksikliği bu kişilerde nefret ve düşmanlık uyandırır. Ancak biliyoruz ki ego nefretle yaratılırken, sevgi ancak ego yok olduğunda var olur.
Seven ve sevilen kişi mutludur. Sevmeyen ve sevilmeyen kişi ise mutsuz. Mutsuz olan insan, aynı zamanda güvensizdir. İçine kapanıktır. İnsanlara kızgındır. Geleceğine güvenen kişi ise aksine, başkalarının mutluluğunu isteyen kişidir. Diğer insanlarla sıcak bağlar kurar. Bu bağları kuramadığında, gerçek sevgiye ulaşamayacağını bilir.
Sevginin önemi, günümüzde özellikle tüketim kültürü ve bireyselleşmenin etkisiyle iyice artmıştır. Sevgi biçimleri olarak aşk, ilahi sevgi, vb.; sevgi türleri olarak da anne sevgisi, çocuk sevgisi, doğa sevgisi vb. örnek olarak verilebilir.
İnsanın kalbinde sevginin yerleşmesi için, kendi varlığının bilincinde olması, evren içindeki yerini ve amacını bilmesi gerekir. Bu anlam arayışlarını gerçekleştirdikçe, insanlara güven duyar, yalnızlıktan kurtulur ve insanları sever. Egoistliğini bırakır. Zaten kişide gerçek sevgi oluşuyorsa orada bencil duygular barınamazlar. Bir başka ifade ile tek bencilliğimiz, ya da haz aldığımız şey başkalarını, doğayı sevmekten aldığımız hazza dönüşür.
Öyleyse insan, kalbindeki sevgiyi hissederek başkalarıyla bağ kurmaya önem vermelidir. İnsanları sevmenin tek bir yolu vardır ve o da onları olduğu gibi sevmektir. Onları olduğu gibi sevdiğimizde onlar da değişirler. İnsanları sevmek, doğayı sevmek, insanı insan yapan değerlerdir.
Sevgi dünyamızı kurtaran tek duygudur. Sevmek, kusursuzluktan alınan hazdır. Bir kişi doğanın kanunlarını anlarsa doğayı sever. Çünkü o kusursuzdur. Bu hisler bize doğa sevgisi verir ve mutlu oluruz. Ve yine gerçekten doğayı sevmek istiyorsak buna dostlarımızı severek başlamak zorundayız. Daha sonra sevgi genişleyerek devam eder. Yani sevgi bağlarımızı genişleterek önce kendi dostlarımızı sonra toplumumuzu, giderek dünyayı ve evreni sevmeye başlayabiliriz.
Bu konuda sormamız gereken en önemli soru şudur; “Sevme kapasitemizi nasıl artıracağız?”. Bu sorunun cevabını kendi kişisel çabalarımızda bulabiliriz. Kişi sevme kapasitesini, kişisel çabalarıyla geliştirebilir. Çünkü bu yetenek insanda vardır. Bunu da bencilliğimizi ortadan kaldırarak gerçekleştirebiliriz.