İnsanın varoluş koşulu haz almaktır. Çünkü bu koşul insanın hayatta kalması için itici bir güç ve aynı zamanda motivasyon kaynağıdır.İlk varlığın ortaya çıkmasından bu yana insan olarak bizler de evrimsel bir değişim geçirmekteyiz. İnsanın bu evrimsel gelişimine/değişimine bir nevi haz alma arzusunun serüveni de diyebiliriz. Bu serüvende haz alma arzusu doğal değişimler geçirerek uzunca bir yol katetti ve sadece kendisi için almak koşulu olan egoistik bir noktaya ulaştı.
Günümüzde de bu egoistik durum nefrete dönüştü. Ve bu nefret koşulu birbirimizle aramızdaki bağı koparıp attı. Her birimiz, kendi ellerimizle inşa ettiğimiz hiç bir ışık almayan karanlık nefret dolu hapishanelerimize gömüldük. Şimdi artık bırakın birbirimizin yüzüne bakmayı, birbirimizi görmeye bile tahammülümüz yok. Maalesef ceviz kabuğunu doldurmayacak en ufak sorun bile birbirimizi yok etmek istememize yol açıyor. Nefret duygusu, 21 yy.’da ulusların, ırkların, bireylerin arasına ve hatta evimizin içine, ailemize kadar girmiş durumdadır. Yaşadığımız bu evrenden de görüyoruz ki bu nefret koşulu sadece biz insanoğlunda var.
Doğanın bize cömertçe bahşettiği ve gelişimimiz için bir sıçrama tahtası olarak da kullanabileceğimiz haz almak arzusu acaba nasıl oldu da bizler arasında nefrete dönüştü ? Bizi birbirimizi yok edecek noktaya getiren bu duyguyu silip yok edebilir miyiz ? Doğanın işletim sisteminden anlıyoruz ki ; aşama aşama gelişerek, bizi belli bir yola kanalize eden bu süreci bırakın silmeyi,yok etmeyi, hiç bir şekilde müdahale bile edemediğimiz ortadadır. Görünüyor ki müdahale bile edemediğimiz ,aynı zamanda bize acı veren bu durumun bize öğretmek istediği ve bizim henüz göremediğimiz bir amacı var. Dolayısıyla bir amacı olan ve doğal olarak gelişen bu süreci yok edip silmememiz gerekiyor. Aksine bunun nedenini tam olarak kavramalıyız. O zaman geriye bir tek çare kalıyor : bu koşulun üzerine çıkmak.
Peki silip yok edemediğimiz ve üzerine çıkmamız gereken bu nefret koşulunun amacı ne? Kendi doğamızın işleyiş şeklinden anlıyoruz ki bizler zıtlıklardan öğrenip ilerleyebiliyoruz. İyi kötü,siyah beyaz vb.gibi. Bu öğrenme şeklinden yola çıkarak nefreti kötü olarak tanımlarsak, sırasıyla haz almak arzusundan sadece kendimiz için alma arzusuna ve oradan da nefrete geldiğimiz sonucuna ulaşmış oluyoruz. İşte üstüne çıkmamız gereken şey bu , almak değil ama egoistçe sadece kendim için almak. Bunu bilgi ile dengeleyerek kötü olanın zıddına, iyi olana, Doğanın gerçek eylemi olan Vermek koşuluna ulaşmak. Evet, doğamız gereği elbette alacağız ama ihtiyacımız kadarını. Geri kalanını da diğerlerine vereceğiz. İyi olmak için geliştireceğimiz bu yeni alışkanlık zamanla vermekten haz almaya dönüşecek ve alışkanlık ikinci doğamız olacak. Bizleri doğanın kanunlarıyla uyumlu hale getirip diğerleriyle yeniden bağ kurmayı öğretecek. Aramızda yeni bir koşul olarak ortaya çıkan bu bağ ağı bütün kusurlarımızın üzerini örtebildiğimiz SEVGİ şalına dönüşecektir