Uygarlık geliştikçe şiddetin azalacağı yolundaki öngörülerin aksine, şiddet git gide farklı boyutlarda ve yoğunlukta bütün dünyada artmaya devam ediyor. Toplumsal nefretin artış sebebi merak edilen soruların başında gelmeye başladı.
Zamanla toplumsal kültürümüzde var olan pozitif davranış kalıpları değişti. Nesilden nesile daha kavgacı, öfkeli, incitici hale geldik. Büyükanne ve büyükbabamıza göre daha fazla ben merkezli, umursamaz daha kötü insanlar haline geldik. İçimizde büyüyen kıskançlık, güç ve saygı arayışı gittikçe arttı. Ve bu da zamanla insanların birbirinden daha çok nefret etmesine neden oldu. Öyle ki doğada insanların aksine zerre kadar nefret yoktur. Hayvanlar birbirinden nefret etmezler. İnsana mükemmel bir yardımcıdırlar. İki yüzyıl önce yaşayan hayvanların bugün daha kötü olduklarını söyleyemeyiz, ancak insanlar için aynı şeyi düşünemeyiz.
Geçmişte çocuklar birlikte oynar, arkadaşlığın tadını çıkarırdı. Öfkeyi, kıskançlığı, arkadaşlığı, paylaşmayı birlikte yaşarlar ve zamanla iyi şeylerin onları birlikte tuttuğunu deneyimleyip, paylaşmayı, affetmeyi, empati yapmayı öğrenirlerdi. Günümüzde ise, onları karşı karşıya getiren ve umursadıkları tek şeyin kazanmak olduğu oyun konsollarında oynamaya başladılar. Küçük yaşlarda ise, yetenekleri arasındaki farklar umursanmaksızın, rekabetçi ve en başarılı olabilmek için kıyasıya bir yarış içine girdikleri bir hayatın içine itildiler.
Ancak yaşadığımız bu düşüşün, yani nefretin bu kadar yükselmesinin iyi bir sebebi var: Bizlere onu iyileştirmenin yolunu aramaya zorlamak. Bu arayışta ise kendi başımıza üstesinden gelemeyeceğimizi anladığımızda, bizim irademize karşı olsa bile, onu birlikte iyileştirmek için çalışmaya ihtiyaç duyduğumuzu anlayacağız ve içimizde yaşayan bu düşmana karşı yapmamız gereken zorunlu işbirliği sayesinde birbirimizi sevmeye itileceğiz. Nefretin yoğunluğu olmasaydı, sevmeye gerek kalmazdı. Hissettiğimiz nefret asla yok olmayacak, eğer yok olsaydı sevme ihtiyacımız da yok olurdu.
Sevginin artmasını sağlayan şey, büyüyen nefrettir. Nefret ve sevgi, iki ayak üzerinde ilerledikçe; duygularımızın derinliklerini, çatışmaların üstesinden nasıl gelebileceğimizi, öfke ve nefrette hüküm sürdüğümüzü, insan doğasının derinliklerini öğreniriz.
Nefretin rolünü ve önemini anlarsak, gerçekten sevebiliriz. Bunu yaptığımızda, hepimizin, tüm renklerin, ırkların, inançların ve kültürlerin nefret dolu bir şekilde varlığını göreceğiz. Ve gördüğümüzde nefreti; kendi irademizin sevgisine dönüştüreceğiz.
Bilinçli bir iyileştirme yapmak sadece bizim doğamızda var olduğu için, düşüşteki tek tür biziz. Bunu bir an evvel yapmalıyız, yoksa medeniyeti yok edeceğiz.