Dünya yaklaşık bir yıldır sanal ve yarı sanal bir durumda ve insanlar arasındaki bağlar büyük ölçüde sanal hale geldi. Virüsün yeni türleri ile sınırlar kapanırken havaalanları birçok kez faaliyetlerini durdurdu. Görünüşe göre fiziksel bağlar giderek zayıflarken insanlık yeni bir iletişim biçimine doğru itiliyor. Bu durumu hafife almamalıyız, bu geçici bir olay değil, insani gelişimde yeni ve kalıcı bir aşama.
Sorunu aşabilmek ve bize zarar veremeyeceği bir yerde virüsle mücadele edebilmek için sanal iletişime mecbur kaldık. Bu, doğanın bize daha yüksek, daha içsel bir bağ seviyesine yükselmemiz için verdiği bir fırsat olabilir.
Fiziksel bağlarımız olumsuz ve agresiftir. Son dokuz ayda dünyanın birçok ülkesinde, Amerika’da ve Avrupa’da ayaklanmalar, protestolar giderek daha şiddetli hale geldi. Oysaki internet iletişimi daha pasif ve kısmen öfkeden yoksun olarak sürdürülebiliyor. Bu, şimdilik ideal bir iletişim yolu gibi gözükse de, fiziksel dünyada aramızda kuracağımız olumlu iletişimin yerini tutamaz; ancak ikincil bir seçenek olabilir.
Bizi sanal iletişime zorunlu kılan virüsün, yeni çıkan aşıları kısmen alt ettiğini, sürekli mutasyona uğradığını, onu yok etme girişimlerimize kendini adapte ettiğini görüyoruz. Bunun sonucunda uzun bir süre daha iletişimimizi sanal olarak sürdüreceğimiz anlaşılıyor.
Sanal olarak kalırsak hem virüsü hem de çağımızın sosyal hastalıklarını iyileştirme fırsatımız olmasına rağmen henüz aramızdaki bağda yeterli derinliği oluşturamadık. Sonuçta bu eksiklik bizleri daha anlamlı bir bağı aramaya, yani fiziksel bağın derinliğini sanal ortamda yeniden inşa etmeye itiyor. Bu da bizi duygularımızın içinde bağ kurmanın yollarını aramaya zorlayacak. Bu yeni oluşan bağımızda şunu göreceğiz: Fiziksel bağımız, başkaları aracılığıyla kendimize fayda sağlama arzusu etrafında şekillenmekteydi; duygusal bağımız ise başkalarına fayda sağlama arzusu etrafında gelişerek şekillenecek.
Başkalarına fayda sağlamaya yönelik arzularımız güçlenip karşılıklı bağlar yaratacak ve oluşan bu güçlü ağ, parçalanamaz olacak. Buna eriştiğimizde, istismar ve sefaletin eski yüzeysel ve yozlaşmış bağlarına asla geri dönmek istemeyeceğiz. Egomuzun kabuklarından sıyrılıp çevremizdeki dünyanın uyumlu, dengeli olduğunu ve herkesin bol miktarda ihtiyacını karşıladığını keşfedeceğiz.