Doğa, tıpkı bir anne gibi, bizleri besleyen ve büyütendir. Onun varlığı, içimize dönüp baktığımızda bize güven verir. Sıkıntıya düştüğümüzde doğaya kaçmak isteriz. Onun şefkatli kollarına kendimizi atmak… Ondan bize bir şifa geleceğine, bizi teselli edip avutacağına dair doğal bir beklentimiz, bir eğilimimiz vardır. Çünkü, o hep bizleri sarıp sarmalamış, bugünlere kadar getirmiştir. Biz direkt olarak ondan bir şeyler aldığımızı hissetmesek hatta hatırlamasak bile, bu böyledir.
Sonuçta bir anne çocuğunun zorlu bütün koşullarını üstlenir; onu emzirir, giydirir, altını temizler, uyutur vs.… Çocuğunun-çocuklarının yaşının gerektirdiği her dönemde onun farklı şekillerde bakımını üstlenir, maddi manevi tüm ihtiyaçlarını sürekli göz önünde, kendinden üstünde tutar. Gerekirse kendisinin perişan ve derbeder olmasını göze alır ve sessizce her şeye katlanır. Bunu fiziksel annemiz de de, doğa da da görebiliriz. Örnek vermek gerekirse; sanayileşme, endüstriyi geliştirme ve lüks hayatlar inşa etmek için ona yaptığımız tahribatlara rağmen doğanın hala bize cömertçe vermeye devam ettiğini kim inkar edebilir ki? Ta ki dayanamayacağı ve herkese geri dönüşsüz bir zarar vereceğimiz bariz olana dek… Onun şefkati bizim kalplerimizde her zaman olmasa da, en gerekli zamanlarda hissedilir. O sadece bazen bize şefkat gösterdiği için değil, biz sadece bazen, onun şefkatine ihtiyaç duyup hissettiğimiz, bir şekilde yaşamdan etkilendiğimiz zaman… O yüzden, canımız yandığında neredeyse hepimizin ağzından “anne” kelimesi çıkar. Onun yardımımıza koşacağını biliriz. O, bizleri sever ve bizim iyiliğimiz için yine bize bazı sınırlamalar getirir. Eşyaları kırmamıza, ortalığı batırmamıza, düşmemize, yanmamıza, üşümemize, acı çekmemize izin vermez.
Fiziksel annemizin merhameti daha büyük bir algıda doğada da mevcuttur. O bizimle anne diliyle konuşur. Ne kendimize ne de kardeşler olarak birbirimize zarar vermemizi istemez. Gerekirse, bir müddet bizi kendi odalarımıza gönderir ki, birbirimize olan nefretimiz sönsün, düşünelim, kardeş olduğumuzu hatırlayalım ve barışmak, sarılmak için tekrar odalarımızdan çıkalım. İyi bir anne, onlara kendileri ve birbirleri için iyi bir rehberlik sunar. Çocuklarda bu rehberliği güvenle alır, kullanırlar. Böylece hayatlarına doğru ve anlamlı bir yön verebilirler. Aileyi nasıl destekleyeceklerini ve neler yapmaları gerektiğini anlarlar. Yetişir, sorumluluk sahibi insanlar olurlar. Anne, sadece sevgiyle, saygıyla güler yüzle ve içtenlikle bu hayatta var olmamızı ister ve bizi o şekilde yetiştirmek için gayret sarf eder. Kendisinden verir ve karşılık beklemez. Bizi, her gün bıkmadan ve titizlikle üstümüze eğilerek büyütürken, yetişkinliğe geldiğimizde de yaşadığı çevreye faydalı ve herkesle uyumlu bir birey olmamızı arzu eder. Sadece bizim iyiliğimizle mutlu olur, her halimizden endişe duyar, başımıza gelen kötü bir şeyde ise kahrolur. Annenin düşünceleri, ailesi ve evlatlarıyla dopdoludur. Hem bizi dünyaya getiren güzel annemize, hem de canlı cansız tüm varlıklara doğum veren ve varlıklarını devam ettirmek için her şeyi yapmaya çalışan, garanti eden, en önemli dayanağımız, doğa denen büyük annemize en güzel hediyemiz, bizlere baktıklarında gurur duyacakları iyi birer evlat olmaktır. Yoksa annesinin varlığını ve emeklerini göz ardı eden saygısız, vefasız ya da zalim kimseler gibi oluruz.
Tüm dünyanın anneler günü kutlu olsun. Her günümüz, annelerimize sevgiyle dolsun…