Günler, aylar, yıllar birbirine karışmıştı. 6 bin yıldır kazıyorlardı. Sanki bu suyu çıkardıklarında her şey son bulacak, bu mutsuz köyde bu suyu içen herkes değişecek; birbiri için çalışan, karşılıklı sorumluluk sahibi insanlar gibi mutlu olacaklardı.
Gecenin sonunda, alacakaranlıkta yavaş yavaş kuyudan çıkıp çadırlarının önündeki ocakta yanan kuru meşe odununun sıcaklığı ve üzerindeki çayın kokusu ile onları çeken sabahın güzelliğinde, ateşin etrafında oturdular.
Artık neredeyse kaynak kuyu ve suyun dışında başka hiçbir şeyden konuşmuyorlardı. Başka bir dünyanın insanı gibi olmuşlardı. Sessizlikte, aralarında ilk konuşan Barış oldu. “Artık kaynağa çok yakınız, yapmamız gereken, hepimizin aynı noktaya odaklanarak aramızdaki bağdan doğan enerjiyi harekete geçirmek. Bunu yapabiliriz.” dedi. Artık tek kalp tek el olarak mutluluk içinde dinlenebilirlerdi.