Ufak bir kurtçuk idi. Anlatıyordu diğer kurtçuklara, onlar ise gülüyorlardı ona; o, başka bir dünya olduğunu söyledikçe… Ama o aldırmıyordu, çünkü emindi buna. Diğerleri, neden mantığını zorluyorsun, herkes gibi olup mutlu gibi görünmeye çalışsana dediğinde inatla gerçek mutluluğun burada olamayacağını, bu dünyanın sadece bir geçiş olduğunu söylüyordu. Derken içlerinden biri sordu: Peki nasıl yapacağız? Anlatmaya başladı kurtçuk: Aramızda bağ kurmamız gerekiyor. Diğerleri de meraklandı, “nasıl?” dediler ve kurtçuk başladı: Bakın, dedi; bunun için ilk önce kendimiz için almayı durdurmamız gerekiyor. Onun için birer koza öreceğiz kendimize ki dışarıdaki bu gerçek olmayan dünya ile aramızda bir perde olsun, yoksa bu dünya bizi içine alıyor ve kafamızı karıştırıp hepimizi farklı yönlere savuruyor.
Yapalım o zaman dedi on kurtçuk ve hepsi kendilerini bu dünyadan ayırmak için birer koza örmeye başladılar. Kendi dünyalarını yaratmışlardı ve onun içinde gerçeği arıyorlardı ama bundan da sıkılmışlardı, yerleri dardı ve bu dünya denilen kozaları artık onları daha fazla sıkmaya başlamıştı. Buradan çıkmak için bir çare aramaya başladılar. Kendi aralarında içsel bir bağ kurmuşlardı, bunun için de her biri diğeri için düşünüyordu. Ve buradan çıkıp diğer kurtçuklara da bu başka, sonsuz dünyayı anlatmanın hissiyatında olduklarında, olanlara inanamadılar.
Günün ilk ışıkları ile birlikte onlar artık mutlulukla uçan birer kelebek olmuşlardı, “başka bir dünya mümkündür” diye anlatmaya devam ediyorlardı durmadan.
Bana söyledi, yazdım.