İki tür yalnızlık vardır. Biri yok ederken diğeri var eder. İçsel olan, bir nitelik taşır. Dışsal olan ise egonun etkileriyle çürümeye doğru götürür.
Günümüzde birçok insan yalnızlıktan şikâyet eder ve korkar. Bunun birçok etkisi vardır. Bir yere, çevreye, gruba veya bir şeylere ait olamama hissi ya da dışlanmış olma hali. İnsanlığın bunun için en büyük icadı televizyon olmuştur. Televizyon; bizleri oyalamanın, evde ailemizle kurduğumuz bağın etkileşimini değiştirmenin, bozmanın, yok etmenin güçlü bir aracı olmuştur. Her ne kadar hayatımıza renk katan tarafları olsa da programlar niteliksel olarak zayıf ve insanları aptallaştırmaya yönelik bir içeriktedir.
Evlerinde iletişim sorunu yaşamaya başlayan bizlerin duygu ve düşüncelerini birbirimize ifade etmekten yoksun kişiliklerimize bir yeni “hediye” olarak dijital çağın teknolojileri tabiri caizse üstümüze çullanmıştır. İletişim araçları geliştikçe aramızdaki bağlar daha da kopmuş ve birbirimizle olan etkileşimimiz çağın buluşlarına yenik düşmüştür. Facebook, Instagram, Twitter gibi uygulamalarla artık herkes önemli ve değerli, ünlü ve güçlü hissetmek isteyen ve birbirini sömürmekten çekinmeyen kitleler haline gelmiştir. Duygusal ilişkilerimizi bile robotik bir tutum ile sürdürür hale geldik. Tuhaf olan kısım ise artık herkes her şeye ulaşabiliyorken ve tüm dünyadan haberdar iken aslında farkında olmadan tüm dünya ve insanlık küçük bir köye dönmüştür. Artık dünyanın bir ucundan diğer ucuna her şeyi takip ve temin etmek mümkün. Herkes ve her şey çok yakınmış gibi görünürken aslında birbirine çok uzak olmuştur.
Birbiriyle empati kuramayan, birlikte olmaktan, paylaşmaktan, sevmekten, her şeyden ve herkesten korkan insanlara dönüştük. Bu bizi toplumsal ve bireysel olarak yalnızlığa itti. Koca bir kalabalıkmışız gibi görünsek de herkes kendi içinde küçük bir noktadan ibaret.
İşte bizi bizden ayıran, başkaları ile bağ kurmamıza engel olan, tüketim toplumuna dönüştüren, sürekli başkalarını ve hayatı suçlamamıza neden olan şey kişisel egomuzdan başka bir şey değildir. Çünkü faydalı şeyleri, paylaşmayı, sevmeyi, doğa ile uyumlu olmayı seçmek yerine tüm hayatımız boyunca sadece bizi insanlıktan uzaklaştıran bir “ben” yaratmayı seçtik. Doğada her canlı, en düşük seviyeden en üste kadar birbirine hizmet eder. Bu hizmet doğayı, yaşamı canlı tutan, koşulsuz sevgi ve anlayıştan gelen yegâne güçtür.
Doğada herkes ve her şey önemlidir. İnsan dışında hiçbir unsur kendini doğadan ayırmaz. Bu nedenle insan egoist yalnızlığının içinde hapsolmuştur. Aslında temel mesele egomuzdan kurtulmak değil, onu doğa ile uyumlu bir şekilde nasıl kullanacağımızdır. Eğer içinde bulunduğumuz koşulları gözden geçirir ve aramızdaki kopukluğun, egomuzu kötü niyetle kullanmaktan kaynaklandığını anlarsak ve bunun için kişisel değişime arzu duyarsak o zaman onu nasıl gerçekten hem kendimiz hem de insanlığın iyiliği için kullanabileceğimizi göreceğiz. İşte o zaman içimizde bizi şimdiye kadar buraya sürükleyen o içsel yalnızlığın sesini duyarız.
“Ben kimim? Bu hayata neden geldim?” gibi sorulardan korkmayarak aslında içimizde ne kadar nitelikli, öğretici, bizi büyüten yüce bir yalnızlığın olduğunu göreceğiz. Öyle ki bu yalnızlığa yalnızlık bile demeyeceğiz çünkü o; uyumdan, bütün olmaktan ve huzurdan geliyor. Bu yalnızlığın içinde sevgi, paylaşmak, bütün ve bir olmak var. İki yalnızlık da bizim seçimimiz. Biri doğa ile bir olmaya, bütün hissetmeye götürürken diğeri, bizleri birbirimizden ayıran koca bir boşlukta yutulmaya doğru götürüyor. Hangisini tercih edersiniz?
Bir Aşk Hikayesi
- 24 Eylül 2022·
Bilmiyordu bu duygu nasıl gelip içine yerleşmişti oysa herkes gibi yaşayıp gidecekti. Nereden çıktı şimdi bu aşk hikayesi diye sordu kendine. Ateş böceği kimdi Neydi bu duygu içini kemiren Nereden çıkmıştı Şimdi kime anlatacaktı derdini Nasıl anlatılırdı bilinmeyen Anlatmasa da delirecekti Neden bu ışığa özlem “Oysa karanlıktı onları…