O, harman yerinde tek bir buğday tanesiydi…
“Acaba tekrar geldiği tarlaya geri mi dönecekti yine bir tohum olarak ve bu nereye kadar böyle sürecekti? diye düşünüp dururken, başka bir buğday tanesi ona; “Dostum sende mi O’na hizmet etmek istiyorsun?” dediğinde, içinde derin bir özlem duydu O’na ve bir çuvalda buldu kendini birden. Sonra kendisi gibi düşünen birçok dost buğdayın olduğu çuvalın içinde, hep beraber bir değirmene geldiler. Değirmen taşı altında ezile ezile form değiştiriyorlardı, bu zor bir işti, ama amaçları vardı artık… Faydalı olmak istiyorlardı insanlığa. “Peki bu nasıl olacak?”, demeye başlamıştı ki tekrar bir çuvalda buldu kendini diğer dostları ile birlikte. Artık yolculuk başlamıştı…
Uzun bir yolun sonunda bir fırının önünde durdu kamyon. Fırıncının adamları onu ve arkadaşlarını taşıyıp bir tekneye boca ettiler, burada üzerlerine su eklenerek yoğrulmaya başladılar. Hamur oluyorlar, değişiyorlar, dönüşüyorlardı. Safha safha, adım adım derken, bir de maya katıldı içlerine ve kabarmaya bırakıldılar. Oluyorlardı yavaş yavaş… Sabah olmadan kalktılar, saat üçe yaklaşıyordu ki fırıncı geldi ve büyük hamurdan parçalar halinde keserek tartmaya başladı her birini. Birer birer kalıba koyarak şekil veriyordu onlara. Beyaz sakallı, beyaz saçlı fırıncı tek tek ilgileniyordu hepsiyle ve hiçbirinin farklı olmasını istemiyordu. Devamlı onları uyarıyordu, “Bütün işiniz, kendi aranızda bağ kurmak ve pişmek için bir özlem duymak olmalı, ancak o zaman iyi bir şekilde pişer ve tüm insanlığa faydalı olursunuz” diye. “Bunu kendinizin talep etmesi gerekir, diğer hamur parçaları için de bu böyle. Benim işim sizi bu fırının kapısına kadar hazırlamak ama pişmeyi siz dostlarınız için talep ederseniz ve onlar da sizin için bunu isterse buradan geçebilirsiniz ve ben bunu kabaran hamurdan anlayıp sizi pişirmesi içine fırına atarım” diye konuşup dururken fırıncı, bir kürekte buldular kendilerini ansızın bir süre sonra. Artık fırının tam ortasında ateşin önünde pişiyorlardı. An be an pişiyorlardı, bu hiçte kolay değildi ama amaçlarını düşündükçe dişlerini sıkıp daha da birlik oldular. Sabah gün ışımak üzereydi fırıncı onları fırından çıkardığında, büyük bir değişim yaşamışlar, form değiştirmişler, yenilemeyen bir formdan sonra pişerek artık tüm insanlara faydalı olacak bir şekle girmişlerdi. Bütün yeryüzü, o fırında pişen mis gibi kokan ekmeklerin kokusu ile dolmuştu.
Amaçlarına ulaşmanın, insanlığa faydalı olacaklarını bilmenin huzuru ile dağıtım için hazır halde bekleyen, küçücük buğday tanelerinin birleşmesinden oluşan ekmekler artık mutluydular…