Görüyoruz ki eski durumlar değişti ve her şey yeni olmak zorunda; olmaya başladı bile, farkında değil miyiz? Biz genellikle yarınlar için kaygılanıyoruz, fakat kaygılanmakla bir tel beyaz saçımızı bile siyah yapamıyoruz. O halde yarın için kaygılanmanın bir yararı ya da gereği var mı? Yarın için kaygılanmaktan bugünü yaşayamıyor, anı kaçırıyoruz. Yarının neler getireceğini bilmiyoruz ve o zaman bilmediğimiz durumlar için kaygılanmak da boş değil mi? Bu sadece bizim enerjimizi çalıyor ve bugün yapabileceklerimiz için olan gücümüzü emerek yok ediyor?
Bilinmezlik bizi her zaman korkutmuştur. Büyük bir çoğunluğumuz başarısız olmaktan korkuyoruz. Ama her zaman bardağın dolu tarafından bakabilirsek her olumsuz gibi görünen şeyler, hatta eksikliklerimiz bizden bazı şeyleri alıp götürse de mutlaka getirisi de olabileceğini düşünmeliyiz. Kayıp gibi gördüğümüz şeylerin bizim için hem bir avantaj hem de muhteşem deneyimler öğrenmek ve ilerlemek için kendimizi geliştirme şansı olduğunu anlamalıyız. Şöyle düşünelim, bir kapı kapanırsa demek ki bu bizim için çok uygun değildi ve mutlaka bir başka kapı açılacaktır.
Yaşadığımız virüs günleri esnasında ve sonrasında bazı iş kolları bitecek, birçok iş yeri kapanmak durumunda kalacak. Böyle olumsuz görünen bir durumdan sonra bardağın dolu tarafından nasıl bakabileceğiz? Düşünsenize, ofis ya da iş yerimiz için ödemek zorunda olduğumuz kira ya da aidatlar cebimizde kalacak, eleman almak zorunda kalmayacağımız gibi çalışanlarımızın maaş +sigorta+ yol parası +yemek v.s gibi ödemeler cebimizden çıkmayacak. Dahası da her gün işe gitmek için katlanmak zorunda olduğumuz trafik çilesi de omuzlarımızdan kalkacak, artı stresten de kurtulacağız. Home ofis tarzında evimizde oturup rahatça çalışabileceğiz. Her birimizin mutlaka yapabileceği bir iş var ve eski işimizi değiştireceğiz. Ayrıca öyle gran tuvalet takım elbise, kravat takmak gibi bir zorunluluğumuz da ortadan kalkacak. Trafiğe az çıktığımızdan yakıttan da tasarruf edeceğiz. Temel ihtiyaçlarımızı internet üzerinden, evden bile çıkmadan satın alabileceğiz. Ticaret yapıyorsak malımızı alıp satabileceğiz. Bu durumda da her birimiz kendi patronumuz olma lüksünü elde etmiş olacağız.
Her birimizin bir evi var ve sanki bugünleri öncelerden hissetmiş gibi dolaplarımız uzun yıllar yetecek kadar giyeceklerle dolu, değil mi? Tek zorunlu ihtiyacımız yiyecek, bunu da yaptığımız işlerden kazandığımız paralarla karşılayabileceğiz. Temel ihtiyaçlarımız zaten bunlar, diğerleri boş işler değil miydi?
Doğa bizden ne istiyor, biliyor musunuz? Doğa’nın bize verdikleriyle mutlu olmamızı.
Bazılarının vazgeçtiği yerde şartları lehimize çevirmek elimizde. En önemlisi de işe gitmek için yollarda harcadığımız zaman bize hediye kalacak. Doğa’nın bize sunduğu bu armağan zamanı sevdiklerimiz için kullanıp sakin, huzurlu ve mutlu saatlere çevirebileceğiz. Sevgi her zaman bizi ileri sıçratır ve tüm hataları örter. Ve bu da bize aydınlık, mutlu nesiller olarak geri dönecek.