Giderek varlığımızı yitirdiğimizi hissettiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Küçük kazançlar için ömürlerimizi tüketiyoruz. Bunlardan daha kötüsü, yine de kendimizi tekrar aynı şeyleri yapmaktan, sonunda elimizden kayıp gidecek ve kaybolacak şeylerin peşinde koşmaktan alıkoyamıyoruz. Bunun sebebi ise, içinde bulunduğumuz yaşamlara alternatif bir yaşamı hayal edemeyişimizdir. Her birimizin hayatı birbirinden farklı olsa da yaptığımız her şey için temel prensip değişmez. Biz eninde sonunda, sadece kendi yararımıza egoist bir şekilde gelişmek isteriz. Yani kendi karnım doysun, güç benim elimde olsun, ben birlikte yaşadığım insanlara kıyasla daha iyi bir durumda olayım. Bizim dünyada bunlardan başka bir endişemiz yoktur. Başkalarının iyiliğini umursamayız.
Tüm hayatımızın kontrolü ellerimizde olsaydı, o zaman sadece kendi iyiliğimizi düşünmek gerçekçi olabilirdi. Fakat bizi çevreleyen doğanın ve büyüten çevrenin içerisine doğuyoruz. Bu çevrenin ve doğanın etkileri içinde büyüyoruz. Dolayısıyla, başımıza her an gelebilecek belalara karşı savunmasızız. Kendimi çok iyi hissettiğim bir günün sonrasında, birdenbire hastalanıp yatağa düşebilirim. Ya da bir kasırga çok sevdiğim yazlık evimi uçurabilir. Bunlar bize mantıksız abartılı örnekler gibi gelse de her yıl binlerce insan evini, milyonlarca insan da sağlığını yitiriyor. Bütün bunların dışında bizi etkileyen global problemler ise tek ve kapalı bir sistemin içerisinde yaşadığımızı artık daha açık bir şekilde bizlere hissettiriyor. Algılarımızı olup biteni daha gerçekçi değerlendirmemiz için açıyor. Ekonomik krizler, iklim değişikliği ve salgınlar gibi olaylarla artık daha keskin şekilde görmeye başladığımız şey, küçük ve kaybolan bireysel karlılığımızın dışında, bu dünyadan bir şey elde edemeyeceğimizdir. Bu yüzden bir şeylerin ters gittiğini ve değişmesi gerektiğini anlamalıyız. Bunun ne olduğunu araştırmalı ve yaşayarak hayatın içinden öğrenmeliyiz. Tüm insanlarla doğru bir bağ ve ilişkide her şeyin yoluna girdiğini göreceğiz. Burada iyi yönde değişimin hesabını yapmalıyız. An be an, kendim için keyif almanın yerine, tüm dünyayı iyi yönde ilerletmenin hazzını bulmalıyız. Bu sadece kendimden keyif almakla, her şeyden keyif almak arasındaki muazzam derecedeki farktır.
Doğanın en iyiyi vermek için ısrarla almak istediği şey, sürekli bedensel rahatını düşünen bireysel fayda anlayışıdır. Bu şekilde, egoist arzularımızla, herkesin iyiliği için olan arzularımızı yer değiştiririz. Karşılığında bütünlüğü ve gerçek zenginliği hissederiz. Bu bilinçli değişimi gerçekleştirmek için bireysel anlayıştan kollektif anlayışa geçiş yapmalıyız.