Bizi sürekli tüketime yönlendiren içimizdeki ilkel dürtüye artık kolayca teslim olmayacağımız bir döneme doğru evrilmeye başladık. O bize ne duruyorsun git ve kendin için bir şeyler al ve kendini bu şekilde ödüllendir diyordu ve biz de bunu çok mantıklı bularak bu sesin peşinden gidiyorduk. İhtiyacımızdan çok daha fazlasını sırf gözlerimize çekici geldiği ya da bir başkasında olduğu için almak istiyorduk. Hatta mutluluğu o kadar çok satın alma eylemiyle ilişkilendirdik ki ne aldığımız bile önemini yitirdi ve evimizin dolapları, her köşesi gereksiz eşyalarla doldu. Sonunda yine mutsuzduk. Çünkü almanın bir sonu yoktu. Bu şekilde gelebileceğimiz son noktaya kadar geldik. Artık birbirimize karşı anlayışsız ve kaba davranıyor, birbirimizin yüzüne gülsek bile içten içe birbirimizden nefret ediyorduk. Çünkü bir insanın iyiliğinin ölçüsü bana fayda sağladığı kadardı. Bir insana ondan fayda sağlamak için iyi davranıyorduk. Nihayet bir vesileyle artık çarklar kilitlendi ve dönmeyi durdurdu. Bizler birbirimizin hareketini destekleyen dişli çarklar olduğumuzu unutmuştuk. Ve şimdi bunu hatırlamaya başlıyoruz. Bu hepimiz için mutluluk verici bir anlayış noktası, çünkü artık yeniden kendimizi başkalarına yönelik düzenleyerek çarkların tekrar ama çok daha hızlı ve işlevsel olarak dönmesini sağlamaya başlayabiliriz. Böylece tüm insanlık olarak gelişimimizi hızlandırabiliriz.
İnsanların kendi aralarındaki ilişkileri düzeltmesiyle ve birbirlerine karşı pozitif olmasıyla, dünyanın kendini ne kadar güzel bir doğayla bizlere sunacağına yakında şahit olabiliriz. Bu tamamen bizim birbirimizin iyiliği için çalışmamıza bağlı. İçimizdeki bencil hedeflerimize rağmen tüm insanların ve dünyanın iyiliğini tercih etmeyi birlikte kabullenebilirsek her şey yardımımıza koşacaktır. Rekabetçiliğin yerine dengeyi göz önüne aldığımızda, buna göre davranmaya kendimizi yavaş yavaş alıştırdığımızda, gelecek bizim için mutlu bir gelecek olacak. Hepimizin birbirine bağlı olduğunu başımıza gelen kötü olaylar vasıtasıyla öğrenmemize gerek yoktur. Sadece bizim için gerçekçi çözümün, ‘’ortak bir şekilde birbirimize zarar vermeden nasıl yaşayabileceğimizi öğrenmeye gönüllü olmak’’ olduğunu anlamamız gerekir. Böylece birbirimize doğru şekilde yaklaşmak için neler yapabileceğimizi araştırmaya başlarız ve bunu tam ve eksiksiz biçimde yerine getirene kadar da doğadan sadece hayatta kalacak miktarı alırız. İnsani ilişkilerimiz bu noktadan yola çıkarak geliştikçe hayattan aldığımız tat hem daha fazla olacak hem de daha az zararlı hale gelecek. Bu yumuşak ve dengeli yaşam geçişini hepimizin iyiliği için başarmak zorundayız. Bencil duygularımızı değiştirdiğimizde bununla birlikte tüm dünyanın olumlu şekilde değiştiğini göreceğiz. Depresyon, stres, yalnızlık, gelecek kaygısı, istismar, sömürü vs. yerini giderek sorumluluk, destek, cesaretlendirme, mutluluk, barış, birliktelik ve sevgiye bırakacak. Böylece bu memnun olmadığımız eski dönemden çıkarak yeni anlamlı ilişkilerle hepimize sakinlik ve huzur veren yeni bir dönemi ve ekonomiyi de inşa edebileceğiz.