İlişkilerimiz doğuştan kendimerkezli ve rekabetçidir ve son birkaç yüzyıl boyunca da çok az değişmiştir; ilişkilerimiz hâlâ bireyci değer yargılarına dayanıyor. Doğal olarak, ekonomik sistemimiz bu tür ilişkileri yansıttığı için bu değerleri de yansıtır.
Küresel-Bütünsel Dünya’nın kanunları ile insan ilişkilerinin bencil doğası ve bundan kaynaklanan ekonomi arasındaki büyük uçurumla yüz yüzeyiz. Bu uçurumu aşana kadar, bu uçurumu bir kriz olarak yaşamaya devam edeceğiz.
Oysa ki, yeni dünyanın kanunları bizi bağ kurmaya ve karşılıklı olarak düşünme tabanında iş birliğine, sinerji yaratmaya, kaynakların ve bilginin paylaşılmasına, dengeli tüketime ve aynı zamanda ekonomi, parasal konular ve devlet bütçelerine ait mekanizmalarda birliğe gelerek ekonomik ve sosyal sistemlerin değişmesine zorluyor.
Bu sistemler insanlar arasındaki karşılıklı garantiyi ifade ettiği halde, bugünün ekonomisi en yüksek kazancı edinme, kişisel kazanım ve rekabet temeline dayanmaya devam etmekte ve bu da insanlar arasında var olan çelişkiyi ve acıyı arttırmaktadır.
Paranın hayatımızdaki önemi nedeniyle ekonomik krizler daha çok dikkat çekiyor, ülkeler ve menkul değerler borsaları arasındaki ekonomik bağımlılık herkes tarafından açıkça anlaşılıyor ve kabul ediliyor. Ancak diğer sistemlerde de benzer bağımlılıklar vardır, çevrenin korunması, eğitim ve bilim gibi. Gerçekte her sistem şu anda krizde olan bencil insan ilişkilerinden etkilenmektedir. Buda bize eğer iyi bir yaşam istiyorsak, aramızdaki bağlantıları buna göre değiştirmekten başka bir çözüm bırakmıyor. Bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybına dayanan bu rekabet, en yüksek kişisel kazanç ve hileye dayanan bir ekonomik sistem içinde artık var olamayız.
İyimser, dengeli, kararlı bir hayat ve ekonomi için, artık bu değişime başlamalıyız.