Uzun yıllardan bu yana ekonomimizde krizlerden başka pek bir şey görmedik. Her yeni gelen sistem bir öncekinde kusur bulup, kendi çıkarına uygun davrandı. Çünkü içimizdeki “hep banacılık”, her zamanki vahşiliğiyle iş başındaydı. Gelen sistemler çözüm yerine, daha büyük sorun yumakları bırakıp gittiler. Sonuç; suya düşmüş kelebek gibi çırpınıp duran büyük bir halk kitlesi, artık her yerde gördüğüm emek sömürüsü. Bir kişi haftanın 6 günü, günde 10 saat çalıştığı işi için, başka arkadaşının günde 12 saat çalıştığını söyleyip “çok şükür” diyebiliyor. Kendine ayırabildiği, yaşayabildiği kısacık vakti bile yok. Aslında anormal olan, artık o kadar normal geliyor ki insana, en kötüsüne bile “iyi” diyebiliyoruz.
Çocuğumuz okuldan geldiğinde, o gün okulda arkadaşlarından şiddet gördüğünü söylediğinde ne diyoruz? “Sen de git onu döv” mü diyoruz? Şiddete şiddet çözüm getirir mi? Peki ülkelerin, ekonomilerine büyük bir yük olan silah sanayiine yatırım yapmaları doğru mu? “Sen beni bombaladın, ben de seni bombalayacağım.” Nereye kadar gider bu böyle? Kan davası gibi, bunun sonu yok! Boşa giden vergilerimize, emeklerimize yazık değil mi? Tüm ülkeler silaha değil, onu kullanan insanın ehlileşmesine (yada eğitimine) yatırım yapsa daha iyi olmaz mı? Ülkelerin ekonomilerinin en büyük gideri olan silaha ve orduya yapılan yatırım, sevgiye dayalı bir eğitim sistemine yapılsa dünya daha yaşanılır bir yer olmaz mı?
Oysa her sistem bir yapbozun parçaları gibi birbirini tamamlamalıydı. Hepimiz neden farklıyız, hiç düşündünüz mü? Çünkü hepimizin bu sistemde bir görevi var. Kimse boşu boşuna yaratılmadı! Belki de asıl olması gereken; hep kendisi için yaşayan insanoğlunun, artık başkaları için yaşamasıdır.
Biz kadınlar kalbimizle düşünür, kalbimizle yaşarız ve anne olduğumuzda da o kalbimizi çocuğumuza veririz ve artık kalbimiz çocuğumuzda atmaya başlar. Keşke herkes birbirine anne olabilse. Neden olmasın? Herkesin böyle hissettiği bir dünyanın düşüncesi bile müthiş değil mi? Çünkü eskilerin söylediği gibi; biz değişirsek dünya değişir.
Böyle bir dünyada açlık, sefalet, savaşlar olabilir mi? Tüm insanlık birbirimizle bağ içerisindeyiz. Yaşadığımız pandemi sürecinde, domino taşı gibi yıkılan dünya ekonomisinde de bu durumu gayet net görebiliyoruz. Hiçbir ülke aslında bağımsız değil ve asla da olamaz.
Şimdi oturup düşünme zamanı. Çocuklarımız için istediğimiz gelecek; adaletsiz gelir dağılımının olduğu, savaş ve kaos dolu bir dünya mı, yoksa güven ve sevgiyle dolu bir dünya mı?