İçinde bir sıkıntı vardı, bunu kendinde keşfettiğinden beri… Neden böyle oluyordu? Bir resmin ana düşüncesi ile başlıyor ama resmi bitirdiğinde tamamen farklı bir resim ortaya çıkıyordu.
Bunu yaşamı için de söyleyebilirdi. Nasıl başlamıştı yaşama, ne umutları vardı, neler yapmayı istemişti ama her bir koşuşturma sonunda fark ettiği üzere, gitmek istediğinin tamamen tersi bir yerde bulmuştu kendisini. Nasıl bir şeydi bu? Bunu kendisi mi istiyordu? Nasıl oluyordu da kendinden bile saklamayı başarabiliyordu bunu? Bu neydi? Sanki görünmez bir el bütün hayatını görünmez bir güçle, onunla inatlaşarak düzenliyordu. Neydi içinde ona karşı direnen, onu peşinden sürükleyen, ona hep yapmak istediği resmi değil de kendi istediği resmi yaptıran güç?
Bu sorular gittikçe yoğunlaştı, çoğaldı, birikti ve sonunda…
İşte keşfetmişti artık. Bu durum ve bitmek bilmez sorular, ona büyük bir korku ve huzursuzluk verse de artık düşmanını biliyordu. Şimdi sıradaki soru, ona karşı kendini nasıl koruyabileceğiydi? Bunca yılını geride bıraktığı hayatında bir kere de olsa kendi istediği resmi nasıl yapabilirdi? Tuvaldeki boş sayfanın karşısında öylece durdu, durdu, durdu. Ve nihayet bu resmi, kendi istediği resmi hayatında bir kere de olsa kendi başına, tek başına yapamayacağını anladı. Ona en az on kişi lazımdı. İdeal bir on kişi. İçindeki, ona sadece kendi istediği resmi yaptıran bu güçle baş etmesi, kendi dar çemberinin dışına çıkabilmesi için başkalarına ihtiyacı olduğunu anladı.
Şimdi hayalindeki o mutlu dünyanın resmini yapabilirdi.