Bilinmelidir ki her çocuk, doğuştan en az bir konuda yetenekli olarak dünyaya gelir. Kişinin doğuştan getirdiği ve herhangi bir alanda onu başkalarına göre farklı kılan her türlü yeterlilik ve üstün beceri özelliği yetenek olarak tanımlanır. Yetenek, herkesin yapabileceği şeyleri, herkesten farklı yapabilme becerisidir. Bütün mesele çocuğun hangi konuya karşı ilgili ve yatkın olduğunu doğru olarak algılayabilmektir.
Aslında bahsetmek istediğim esas konu, çocuklar için düzenlenen yetenek yarışmaları. Özellikle televizyonlarda yayınlanan yarışmalarda şarkı söyleyen, müzik aleti çalan ya da başka biçimde kendini göstermeye çalışan çocukları görüyoruz.
Çocukluk dönemi her yönüyle olağanüstü ve çok özel bir dönemdir. Bu dönemde omuzlarına birtakım ağır şartlar yüklenirse zararların boyutunu hesaplamak çok zor olur. Özellikle ilk altı yıl son derece önemlidir. Bireyin beğenilerinin, zaaflarının, kişiliğinin, karakteristik özelliklerinin oluştuğu yıllar olması sebebiyle gelecekteki hayatını da şekillendiren, bu dönemdeki kazanımlardır. Bunlar uzmanların, eğitimcilerin ve bilim adamlarının ısrarla önemini vurguladığı gerçekler olmasına rağmen konuya gereken önemin verilmediğini görüyoruz.
Küçük yaşta çocukların bir yarışma ya da kendini ispat etme gibi bir durumda bırakılması ciddi zararlara yol açabilir. Sonucu ne olursa olsun çocuk içine düştüğü bu durumdan hasar alarak çıkar. Çocuğun yaşı ve yapısı yarışmaya özgü kaybetme duygusuna nasıl tepki gösterecek, tahmin etmek zor değil. Aslında önemli olan kazanması, kaybetmesi değil, önemli olan onda bıraktığı negatif etkidir.
Kendine güven kaybı, kendini ispat etme sıkıntısı, sürekli onaylanma ihtiyacı, izleniyor, takip ediliyor hissi gibi pek çok olumsuz duyguyu yaşaması mümkün. Sonuç olarak “en iyi kim?” felsefesiyle rekabet etme ve kazanma amaçlı yapılan eylemler doğru bir tuttuma sevk etmez.
Her çocuk özeldir. Her çocuk özel niteliklerin ve eğilimlerin birleşimiyle doğar. Bu nitelikleri nasıl doğru şekilde kullanabilecekleri, onlara öğretilmeli. Her çocuk insan dokusu içinde kendi eşsizliğini korur. Dünyadaki herkes gereklidir ve diğeri olmadan hiçbirimiz mükemmeliyeti edinemeyiz. Aramızdaki farklılıklara kibarlıkla ve saygıyla muamele etmeliyiz. Tüm kişisel özelliklerimiz doğuştan gelmiştir. Düzeltmemiz gereken şey, bu özellikleri yozlaştırmadan ve kendimizi bastırmadan onları nasıl kullandığımızdır.
Bu yarışmalar birbirini rakip görerek itmek, uzaklaşmak yerine, birbirine yakınlaşmanın insanları ne kadar yücelttiğini, daha iyi ve saf hale getirdiğini ve ne kadar mutluluk verici olduğunu göstermek için yapılmalı. Ve bu şekilde olursa çocukta bıraktığı etki; hem kendine, hem topluma; güven, değerlilik, saygı göstermek ve saygı görmek, başkalarına sevgi bağıyla bağlanmak, karşılıklı yardımlaşma, sevgi ve özverili olmanın erdemlerini öğrenmek gibi yüksek değerler kazandırır.
Sonuçta hiçbir şey aramızdaki pozitif bağa yönelik doğru tutum dışında mutlu bir geleceği garanti edemez. Çocuklar dostluk ve diğer insanların iyiliğini düşünmek gibi olumlu şeyler öğrendiklerinde, dünyalarındaki her şeyi daha geniş ve bilinçli bir seviyeden görürler.