Sevgi ve nefret. Birbirine zıt ama aslında bir bütünün parçaları. Nefret olmadan sevgi, sevgi olmadan nefret olmaz. Nefret ettiğimizde veya sevdiğimizde, vücudumuzda benzer fizyolojik süreçler meydana gelir. Kalp atış hızı, kan basıncı, kas gerginliği, asit ve hormon salgılanması değişiklikleri vb. Beyindeki sadece küçük bir nokta, hissettiğimiz şeyin nefret ya da sevgi hissi olup olmadığını ayırt eder.
Dünyanın daha az korkunç, daha dostça ve bize karşı sevgi dolu olması için içimizde tam olarak neyin değişmesi gerekiyor? Neyin değişeceğini bilmek için önce neyin eksik olduğunu bilmek gerekir. İyileşme doğru bir teşhisle başlar. Ve bakalım bizim hastalığımız neymiş?
Bizim işlemcimiz sadece kendisi için çalışır ve tek arzusu kendini mutlu etmektir. İnsan başka birine iyilik yaptığında bile kendini düşünür. Çünkü sonucunda kendini mutlu hisseder. Birini sevdiğimizi sandığımızda bile aslında kendimizi düşünürüz. Çünkü eğer ondan nefret edersem üzülürüm.
Kulağa ne kadar tatsız gelse de, tavrımızın bilincinde olsak da olmasak da bu böyledir. Öte yandan, sevdiğim birinin acı çektiğini gördüğümde o kederi paylaşıyorum, çünkü onu seviyorum. Acı çeken kişiden nefret ediyorsam mutlu oluyorum ve bu acıyı o kişinin hak ettiğini düşünüyorum, çünkü onu sevmiyorum. Yani birisine ne hissedersek hissedelim sonucunu kendi mutluluğumuza göre yaşıyoruz.
Aslında mutlu olup olmayacağımızı belirleyen şeyin, önümüzde meydana gelen durum değil, çevremizdekilere karşı tutumumuz olduğu sonucuna varabiliriz.
Eğer kendimi değiştirebilseydim, yazılımımı tekrar yazabilseydim elbette herkese tutumum değişirdi. Ama önemli olan kendimi bilmem, sürekli olarak kişisel çıkar peşinde koşan egoist bir durumda var olduğumun analizini yapabilmem.
Oysaki doğa bize karşı koşulsuz sevgi niteliği taşır. Ve bizler de doğanın bu muazzam niteliğini karşılıklı sorumluluk ve başkalarını sevmek olarak uygulayabiliriz.
“Karşılıklı sorumluluk” ve “başkalarını sevmek” gibi pozitif değerlerimizi; hiç kimsenin anlamadığı ve kimsenin inanmadığı, sadece sözde kalmış değerler olmaktan çıkarıp uygulamaya geçirmek hepimizin görevidir. Ve bu değerler tam olarak dünyanın ihtiyacı olan şeydir. Ancak bunun farkındalığına gelebilmek için kendi bencil doğamı fark etmem gerekiyor.