Dünyamız trilyonlarca galaksi ve yıldızın arasında bir mucizedir. Varlıkları çok muhtemel olmakla birlikte bugüne kadar elimizdeki imkanlarla başka bir gezegende bizimki gibi bir yaşamsallığa rastlamadık. Milyonda bir olasılığın gerçekleşmesi yalnızca bir kazanın sonucu olmasa gerek. Doğaya baktığımızda her şeyin birbirine sebep ve sonuçlarla bağlı olduğunu ve gereksiz veya anlamsız tek bir elementin dahi var olmadığını görüyoruz. Bu rastgelmişliklerin dengesinden yayılan türlü türlü varlıklar halkı, insanda nasıl hayranlık uyandırmasın? Dünyamızın her zerresinde genişleyen bu yaşam çok güzel ve iç açıcı. Bu dünyayı algılayan gözlerimiz, kulaklarımız , doğayı seyrettikçe önümüzde rüya tadında bir yaşam açılıyor. 5 duyumuz sanki renk yumağı, tüm kainatı sarıyor. Hikaye kitaplarındaki rüya aleminin kat be kat üstünde gibiyiz. Kim bilebilir ! Belki de bu gerçekten böyledir. Yaşamın içerisindeki sonsuz bir güç, sanki bizi besleyen ve koruyan , büyüten bir anne gibi an be an bizimle ilgileniyor. Doğayla doğru bir bağ kurar isek, bilimi doğanın tüm hakikatine hem maddesellik hem de maneviyatın evliliğinde eşitleyebiliriz. Maddenin özündeki gücü keşfedip, farklı bir kainat ile tanışabiliriz, eskiye benzemeyen, yepyeni, harika. Doğayı keşif, bilim, ve keşiflerin keşfi olan sevgiyi keşfimiz, bizi daima ileriye giden güvenli ve bütüncül bir dünyaya taşıma garantisi verecektir. Kainatın sonsuzluğu, herkesin tek bir ana ve tek bir babası olarak eril ile dişil formunun hakiki manası, keşfedilmeyi beklemektedir. Her şeye sahibiz, ihtiyacımız olan şey sadece ufak bir uyanış…