Yıllardır gittiği terapisti, bir önceki buluşmalarında, bir sonrakinde:
-Hipnoz yapalım, demişti.
O gün gelmiş, odadaki koltuğa uzanmış, terapistinin ona söylediği:
-Gözünü kapat, sakin ve huzurlu bir yerde olduğunu hayal et, şeklindeki komutları uyguluyordu.
Epeydir depresyondan muzdaripti. Ona, her gün aynı gibi geliyor, yaşamını tatsız tuzsuz hissediyor, anlamsız bir hayat yaşadığını düşünüyordu.
Terapistinin son cümlesi;
-Şimdi bir kapıdan giriyorsun, idi.
O kapıdan geçmiş, neler gördüğünü pek de anlayamamıştı. Dikkatle, her şeyi incelemeye çalışıyordu. Gördükleri yüzünden kendi ruh halini bile unutmuştu.
Çeşit çeşit ve sık ağaçların olduğu bir ormanda 15-20 kişiyle beraberdi. İnsanların görüntülerine, konuşmalarına aşina değildi. Okul bilgisine dayanarak;
-Atalarım galiba, dedi.
Günlük olarak, o gün kısmetleri ne ise onu yiyor, kapalı bir yer bulduklarında uyuyor, dolayısıyla zahmetli bir hayat sürüyorlardı.
Şimdi ise onlara benzeyen, kalabalık başka bir grupla karşı karşıyaydılar. Anlaşılan o ki orayı terk etmeleri gerekiyordu, çünkü orası onlarındı.
-Of ne kadar da zor bir hayat diye inlerken, terapisti;
-Her şey yolunda, yanındayım, dedi.
Hissettiği rahatlama sonucu kendini başka bir kapının önünde buldu. İçinde yüzlerce evin olduğu bir kale vardı. Yiyecek boldu, insanların başlarını sokacakları çatıları da vardı.
Bir gece, çığlıklarla uyandılar. İyilik bitmiş, orayı keşfeden başkalarının saldırısına uğramışlardı. Güçlü olan düşmanları karşısında kısa sürede yenilmişler, her yer ve her şey talan edilmişti.
Faciayı, yüreğinin derinliklerinde hissetmesine rağmen terapistinin huzur veren sesi, her defasında yolculuğuna devam etmesine neden oluyordu.
Nefret, savaş, açlık, kayıplarla dolu o kadar çok kapıdan geçti ki hepsinde onu daha iyi bir şeylerin beklediğini, mutlu olup daha iyi bir hayat sürme umudu içinde olduğunu fark etti. Her seferinde bu beklenti ile hareket etmiş, sonucu ise hüsran olmuştu.
Tereddütle, son bir kapının önünde olduğunu anladı.
-Yine mi aynısı olacak? diye düşünürken terapistinin:
-Orayı da geçmelisin, diyen teşvik edici sesini duydu.
Ürkekçe adım attığında bütün duygularının alt üst olduğunu hissetti. Karşısındaki birkaç kişi, onu sevgiyle karşıladılar. Onların sevgisini, yüreğinin derinliğinde hissetti ama ilginç olan, onlar da onun sevgisini hissediyor ve bunu tüm açıklığıyla görebiliyordu. Bu sevgi pek de bildiği türden değildi; sanki aralarında dolaşan, karşılıklı hissedilen, görülebilen ve hatta işitilebilen bir duyguydu. Artık tüm hayatı boyunca hissettiği kendini koruma duygusundan sıyrılmış, hayatının anlamının bu olduğunu anlamıştı. Hepsi, birbirlerini tamamlıyor, birbirlerinin mutlu olması için yanıp tutuşuyordu. Ve olan da buydu…