Modern zamanlarda kimseyle geçinemeyen, geçinmek de istemeyen insanlar haline geldik. Hiç kimseyle ilişki kurmak istemiyoruz çünkü ilişki kurmayı beceremiyoruz. İyisi mi, bir dağ başında tek başıma yaşayayım, kimse bana bulaşmasın, ben de kimsenin yüzünü bile görmek zorunda kalmayayım diyoruz çoğumuz.
Eskiler geçim sözcüğünü kullanırlardı ilişkilerle ve hayatla ilgili bir şeyler anlatacakları vakit, şimdilerde iletişim dediğimiz şeyle ilgili. Geçim derdi, geçinip gitmek, geçinememek, şiddetli geçimsizlik, şiddete bağlı geçimsizlikler… Nedir bu geçim denen şey? Bağ kurmak olabilir mi? Bizler doğru bağ kuramadığımız her birimizin içinde öfke, problem, kırgınlıklar, çatışmalar, intikam, nefret, şiddet gibi kötü eğilimler ortaya çıkıyor olabilir mi? Geçinemediğimizin sıkıntısını hep birlikte hissederek aslında birbirimize göbekten bağlı olduğumuzu ve birimizin yaşadığı problemlerin hepimizi etkilediğini anlamaya başlayabilir miyiz?
Bağ kurmak; karşılıklı sorumluluk duygusu ile kişinin sadece kendi menfaatlerini düşünmekten çıkıp, diğerlerinin ihtiyaçlarını da gözettiği bir ilişki ağı oluşturmak demek. Toplumun en küçük yapı birimi ailedir ve biz bu eğitimi çocuklarımıza vermeye başlarsak özgecil ve alturistik ilişkiler kurabiliriz.
Ben diğerlerini düşüneceğim, diğerleri de beni. Ben diğerlerinin hayatını güzelleştirmeye çalışacağım, diğerleri benim hayatımı. Böylece ben kendimi düşünmek zorunda kalmayacağım. Kişinin içsel ihtiyaçları ailesi ve toplum tarafından karşılandığında kendisini huzurlu ve güvende hissedecektir. Tıpkı annesinin kucağında, kendisini mutlu ve huzurlu hisseden bir bebek gibi..
Bu sayede de öfke, kin, nefret, şiddet kısacası tüm geçimsizlikler yerini uyumlu ve sevgiyle tamamlanmış ilişkilere bırakacaktır. Hepimiz birbirimize karşı sorumluyuz ve bağımlıyız. Tek bir arzu paydasında buluşursak kötü eğilimlerimizin üzerine çıkabilme çalışmasında başarılı olabiliriz. Bağ kurmaktan aldığım mutluluk diğerlerinin mutluluğu olur, diğerlerininki de benim mutluluğum…