İnsanoğlu olarak hayatın tüm alanlarını etkisi altına alan kapsamlı bir salgın hastalığın, krizlerin ve ne yapacağımızı bilemediğimiz bir sürecin içindeyiz. Çeşitli konularda uzman ve yetkin bilim adamları yeni yeni bunun sebebini dillendirmeye başladılar. Onlar bunun aramızdaki bağlantıdan kaynaklandığını iddia ediyorlar. Yani insanın insan ile olan sağlıksız ilişkisinden.
Geçmişteki gibi bencil ve umursamaz olduğumuz sürece sosyal ve ekonomik yapılanmaları değiştirmek ne krizleri çözecek ne de teknolojiyi geliştirecek. Eskiden girilen bu tür krizler ve problemler insanoğlunun mecburi gelişimine neden oldu. Ancak bugün durum farklı. Bugünkü krizleri çözmek için her istediğimizi geliştirmemizi ve üretmemizi sağlayan teknolojik buluşlar işe yaramayacak. Onun yerine bizler önce içimizdeki arzularımızı sorgulamalı ve incelemeliyiz. İçimizde doğal olarak yüklü olan içgüdüler takip ediyor ve sadece onların esiri olmuş gibiyiz. Nesilden nesle büyüyen arzularımız, sürekli gelişen teknolojiyle iyice evrim geçirdi diyebiliriz. Teknolojiyle birlikte insanoğlu ihtiyaç fazlası ürünler üretmeye başladı ve insanlar yaşamın kaynağı olan topraktan aşamalı olarak uzaklaştı.
Her bir boş kalan an’ımızı o kadar da faydalı veya hayati olmayan uğraşlarla doldurmaya, tüketime dayalı daha çok zaman harcamaya ve ölçüsüzce teknoloji geliştirmeye devam ettik.
Bu şekilde işleyen mevcut düzene organize olduk. Daha da fazlasını isteyerek, kendi iç dünyamıza ulaşamadan uzaya bile ulaştık, denizlerin en derinlerine doğru kazdık ve uzağa ulaşabildiğimiz kadar gittik. Oysa insan istediği her maddenin sahibi olsa, Mars’a da yerleşse kalbinde bir tatminsizlik ve kırıklık varsa mutlu olması mümkün değildir.
Ama tabi sebep sadece bunlar da değildi, daha derin arzularımız ortaya çıktıkça bugün durum öyle bir hale geldi ki dünya geneline yayılmış bir depresyon ve umutsuzluk hali var. Her şeye sahip olan bir nesil olmamıza rağmen daha çok insan elinde olmadan depresyona düşüyor ve bununla birlikte hayatın zorlaması da işleri yokuşa sürüyor. Asıl neden arzularımızın evrimi ve gelişen içselliğimizin, hayatın ne olduğunu öğrenme arzusunu harekete geçirilmesidir. Nitekim bizler uyandığımız ve doğru çevreyi inşa ettiğimiz zaman bu kördüğümden kurtulur ve hayatın anlamını doğru bağlantılarda keşfederiz . Bunu da sevgi ve bağ ile yapabiliriz. Sevgi diğer bütün insan hislerinin üstünde çok özel bir histir ve sevgi tüm kötülüklerin üstesinden gelir.