Bazen bir toplum veya ülke kendisini, ne yöne döneceğini bilmez bir şekilde, bir kavşakta bulur ve aynı anda birkaç karar almak karmaşık olabilir. Hayat kolay değildir ve bizler, yaşayabileceğimiz en iyi hayata doğru ilerleyebilmek için bu durumu nasıl kullanabileceğimizi anlamak isteriz.
Bunun için öz inceleme yapmak, neler yaşadığına dair kendini sorgulamak, aydınlanmamıza, eşsiz ve özel olan insanlığa neler olduğunu sorgulamak iyidir. Yine de bizler dünyadaki en zeki türüz. Evrenimizi ne kadar araştırırsak araştıralım, öğrenme yetisi olan herhangi bir akıllı hayat formu bulamıyoruz. Sanki tüm bu evren ölmüş gibi, hiçbir şeyi açıklayamıyoruz. Sadece burada, şaşırtıcı ve mucizevi bir şekilde küçük gezegenimizde yaşıyoruz, başımızı göğe doğru kaldırıp, tüm bunların neyle ilgili olduğunu sorabileceğimizi hissediyoruz. Fakat yine de bu, toplumumuzu nereye döneceğimizi bilmediğimiz bir kavşak noktasına doğru daha çok itiyor. Asıl mesele nereye dönüleceği değil, nasıl gelişileceğidir.
Diyelim ki birden bire toplumumuz için gereken asıl şeyin, bizim çocuklara söylediğimiz gibi, savaşmayı bırakmak, iyi çocuklar olmak, karşılıklı verici olmak olduğunu söyleyen bazı bilge insanlar keşfettik. Ve farz edelim ki bu şekilde ilişki kurduk. Bundan o kadar da uzak değiliz. Davranışlarımız bu çocuklardan çok da farklı değil. Ama buna nasıl geleceğimizi bilmiyoruz. Çünkü egomuz bizi ayırıyor ve başkasına zarar vermemiz için herşeyi yapmaya hazır. Eğer biri sizin bir gözünüzü çıkarırsa, siz onun iki gözünü birden çıkarırsınız. Peki burada neyi kaçırıyoruz? Kaçırdığımız şey, çok net bir anlayış, tıpkı bir ailedeki gibi birbirimizle bağlantıda olduğumuza dair net bir histir.
Başka bir deyişle, topluma yeni değerler vermeliyiz. Bizim cep telefonlarımız, klima veya başka bir şey değil, tüm sorunlarımızın yerini alacak olan, insanlar arasındaki bağlantıdır. Birbirimize iyi davranırsak… Bunu açıklamak zor, hiç kolay değil. Daha sonra birbirimize olumlu ve doğru bir şekilde davranarak iklim sorunları ve aramızdaki ilişkiler de dahil olmak üzere tüm sorunlarımızı dengeleriz. Yani egomuz birbirimize yaklaşmamıza ve tek bir sistem içinde var olmamıza izin vermediği için doğayı, toplumu ve her şeyi dengenin dışına doğru itiyoruz fakat insan bu sistemin bir parçasıdır ve tüm sisteme bütünsel olarak bağlı olması gerekir. Ancak o zaman sosyal düzeyde dengeye, insan ve çevresi arasındaki doğru bir ilişki türüne ulaşacaktır ve herkes hepimizin birlikte oluşturduğumuz genel seviyeyi ölçer. Böylelikle rekabet de başka bir şeye dönüşür. Herkesin tüm toplumun genel yaşam standardını yükseltmek isteyeceği bir tür rekabet içinde olacağız. Hepimiz göreceli olarak birlikte olacağımız için, birbirimize bakma sebebimiz birbirimizi yere sermek değil, genel kolektif yaşam standardına yükselmek olacak. Zira bizi rekabete iten egoist doğamızı artık tükettik. Bu yüzden gerçekten bir kavşak olarak adlandırılan bir dönem ve çağdayız. Her şeyden önce bu bir kavşak ve hesaba katılması gereken bir toplum var. Fakat bu toplum yaşamı, gelişimi ve geldiği nokta hakkında bir öz-inceleme yapmak zorunda. Çünkü dünyanın geleceğinin, öyle ya da böyle, içinden geçtiği koşulların ciddi bir revizyonunu yapmak ve gerçeği bulmalı. Nedir bu gerçek; toplumun iyiliğinin en yüksek değer olması. Gelişim sağlanacak tek yön budur.