Demir elementi, dünyaya yıldızlardan gelerek, kanımızda oksijen taşımaya yardım edip, bize hayat vermiştir. Bakteriler, yaklaşık 2.5 milyar yıl önce fotosentez yoluyla oksijen üretmeyi öğrenmişler ve buda insanlığın evrimini sağlamıştır. İnsanlık, onbinlerce yılda gelişmiş ve günümüz bebekleri insanlığın birikmiş bilgisiyle doğmaktadırlar. Gerçekte, bize başkalarından gelmeyen ve bizden tüm insanlığa ve tüm evrene gitmeyen tek bir hücre, düşünce ve arzu yoktur. Egomuz olmasaydı, hepimiz bunu hissederdik.Fakat egoizm, başkalarından ayrılık ve yabancılaşma hissi olduğundan, bağlılığı deneyimlememizi engelliyor. Birlikteliğimizin mutlak bilinci yerine, tamamen karanlığın içinde, egomuzun duvarlarıyla çevriliyiz. Benliğimizi korumak için mücadele etmek yerine, birbirimize bağlı olduğumuzu hissetmeliyiz. Bu his olmadan tek bir varlık gibi yapayalnız hissederiz ve bu gerçek hisler değildir. Ama bizler, karanlıkta kalmaya mahkum değiliz. Aramızda şefkatli bağlar kurarak, bu duvarı yıkıp, bilinçli insanlar olabiliriz.
Öğrenmemiz gereken tek şey, başkalarını sevmektir. O zaman dünyanın tüm bilgisi aklımızda ve kalbimizde kendiliğinden oluşuverir. Tüm sorunların çözümü samimi bağlarda, birbirimizi önemsemekte ve karşılıklı sorumlulukta yatmaktadır. Bu duygular ve davranışlar sadece sosyal dayanışmayı sağlamak için değildir. Aynı zamanda egoist benliklerimizin sınırını yıkacak, hayal bile edemediğimiz bilgi farkındalığı kazanmamızı sağlayacaktır. Ve bu farkındalık dolu hisler, düşünceler,deneyimler, pozitif bağlarla beraber daha da gelişecektir.
Gerçek bilgelik, sadece bilgiyi kendimizin öğrenmesi değildir. Başkalarından gelen bilgiler bize ve bizden başkalarına, su gibi akarken, aynı zamanda da diğerleriyle, bağ kurabilmektir ve bu bağları, zaman geçtikçe daha da güçlendirebilmektir.