Kaç zamandır bunu düşünüyordu: Bu yapay kalbi yapan insanoğlu bunun içselliğini inşa edebilir miydi?
Bunu düşünmeye başladığında insanın doğduğunda da kalbinin içselliğinin olmadığını, ama daha sonra yaşadığı aile, çevre ve dünyanın içinden geçtiği o zamanki koşullara göre kişinin içselliğinin gelişip ortaya çıktığını fark etti ve bu da dünyanın içselliğini oluşturuyordu. İnsanlık da bu duruma çeşitli isimler vermişti: “Orta Çağ karanlığı” ya da “68 ruhu” gibi… Peki bugün içinde bulunduğumuz, “bilgi çağı” ismi de verilen çağın nasıl bir içselliği olabilirdi? Bunu nasıl anlayabilirdik?
Aslında her çağda insanlığın iki yüzünün olduğunu, aslında insanlığın yüzü denilen şeyin tek bir insanla toplumun kalbinde de aynı olduğunu anlayabiliyordu insan. Her şey zıddından var oluyordu. Dünyanın yaratıldığı günden beri her zaman iyi ve kötünün bilgisinin ağacından gerçekler ortaya çıkmışsa, bu yapay kalbi yapan bilginin daha sonra da bu kalbe merhamet eklemesini talep etmekten başka bir çare
olmadığı açık olsa gerektir. Ne derler: Beni yapan ustaya git.