Hepimiz yemek, içmek, giyinmek, barınmak gibi benzer temel ihtiyaçlara sahibiz. Bu ihtiyaçlarımızı, bazen bizi ne kadar zorlasa da dünyamızdan temin etmek durumundayız. Bizi bu şekilde var eden doğa dediğimiz sistem, her şeyi veren olarak bilinir. İhtiyaçlarımızı çeşitli yönlerden belirlerken, diğer insanlara da ihtiyaç duyarız. Bu süreçte, hepimiz birbirimize bağlıyız ve birbirimizden kopuk yaşamamız mümkün değildir. Aramızdaki bu ihtiyaç trafiği, bizi birbirimize bağlayan temel unsuru teşkil eder.
Toplumsal yasalarımız ve kurallarımız, yeme, içme, giyinme, barınma ve eş gibi ihtiyaçlarımıza orantılı bir biçimde yapılandırılmıştır. Yeni buluşlar, gelişen teknoloji ve zekamız sebebiyle, temel ihtiyaçlarımızın ötesinde ihtiyaçlarımız daha da artmış durumdadır. Öyle ki, aslında çok da gereksinimi olmayan bu yeni ihtiyaçlarımız, temel ihtiyaçlarımızı bile geride bırakarak, büyük bir yükselişe geçmiş ve değerlerimiz haline gelmeye başlamıştır.
Gelişim denilen olgu, bizi giderek her yanımızı kaplayan sanayiye, teknolojiye bağımlı hale getirerek, yaşamın yeşil ve özgür doğasından git gide uzaklaşmamıza sebep olmuştur. Artan arzularımız sonucunda, gelişim ve üretim için daha fazla çalışma gerekliliği hasıl olmuş, yaşamın bedava ve özgür olan yeşilliği, maviliği, tabiatı, denizi, havası, suyu dahi maddi karşılıklarla pazar haline dönüşmüştür. Arzularımız bizi giderek daha fazla esir almaya başlamıştır. Bu durum, her şeye hakim olma ve kontrol etme arzusunu güçlendirerek, farklılıklara ve diğer yaşam haklarına izin vermeme, kısıtlama gibi egoisttik duyguların üzerimizdeki hakimiyetini arttırmıştır. Ekonomik olarak gelişmiş toplumlar ve coğrafyalar, diğer toplumların sınırlarını ihlal etmeye, onları kendi amaçları için kullanmaya, insan haklarını yok saymaya ve üretimi tekellerine almaya başlamışlardır.
Dünya nimetlerinin egoist bir zihniyetle, başkalarını düşünmeden, kullanılıp harcanılması ve bitmek bilmeyen keşiflerimiz sonucunda, çevre kirliliği ile doğanın dengesi bozulmaya, hayvanların masum yaşamları yok olmaya başlamıştır. Keşiflerimize hayır demeyen doğa, bizi bu uçurumda kendi başımıza bırakmış ve bunun sonucunda varacağımız yeri beklemektedir. İnsanın serüveni, yeni arzular olarak sürerken, bu gelişim denilen sürecin sonunu, şu anda aşağı yukarı tahmin edebilir duruma geldik. Bu bitmek bilmeyen arzuların önüne geçmez ve gereken önlemleri almaz isek, doğanın ihtiyaç fazlası için vereceği cevapları almamız çok sancılı olacaktır. Doğal afetler, iklim değişiklikleri, virüsler olarak bize geri dönüş yapmakta ısrarcı olacağı, gayet nettir.
Bu içinden çıkılmaz durumumuzda, her karanlığın ardından güneşi görmeyi tecrübe etmiş bizler, bu durumdan çıkışımız için, doğayı kirletenlere, ben merkezcilere, yaşamı yok edenlere karşı içimizde bir sistem geliştirmeli, bu sistemle birlikte kâinatı bilincimiz de yeniden doğmuş olarak, doğayla birlikte yaratmalı ve inşa etmeliyiz. Doğa her zaman bizlere sonsuzluğuyla cevap verecek, her şeyi yeniden organize edecektir, biliriz ki doğa iyi olana, iyi ve iyilikseverdir…