Sevgi her şeyin temelidir. Onu ilk olarak anne kucağında hissederiz. Bu dünyaya savunmasız bir bebek olarak gelişimizle beraber bizi tüm varlığıyla sevmeye hazır olan annelerimiz aslında bizi büyütüp yaşama hazırlarken eğitimin sevgide ne denli önemli olduğunu aile içinde öğretmiş olurlar. Zira sevgi içinde büyüyen bir çocuk ile sevgisiz bir ortamda yetişen çocuk arasında her zaman gelişim farklılıkları vardır.
Eğitim bir okuldan diploma alıp mezun olmak değildir. Eğitim, kişinin yaşamın içerisinde tüm farklılıklarımıza rağmen doğa, insanlar ve hayat ile uyumlu bir şekilde var olabilmesinin anahtarıdır. Bu nedenle en temel eğitim aile içinde başlar. Ailemizden aldığımız izlenimlerle kişiliğimiz gelişir ve daha sonra okuldaki ve dışarıdaki arkadaşlarımızla, çevremizle iletişim kurarak gelişiriz. Günümüz toplumunda her ne kadar eğitime önem verip kurslara, sosyal etkinliklere çocuklarını yazdıran aileler olsa da, bir çocuğa gelişim sürecinde doğru bir örnek teşkil edemezsek aileden aldıklarını mutlaka dışarıya yansıtacaklardır. Korku, şiddet, kaygı, başkalarını önemsememe gibi yapısal özellikler bilinçaltında yer edinmiş olacak ve bir yerde mutlaka kendini gösterecektir.
İnsan, çevrenin ürünüdür. Bizler çocuklarımıza özen göstermezsek, var olan sorunlar bizim çocuğumuzdan bir başka çocuğa da sıçrayacaktır. Aileden sonra çocuklar arkadaşlarını örnek alırlar ve günümüzde, okullarda akranları ile ciddi sorunlar yaşayan birçok çocuk vardır. Bununla beraber sahip olduğumuz eğitim sisteminin yetersizliği ve bozukluğu, rekabetçi yapısı da çocukların gelişim sürecinde sevgiden yoksun robotik nesillere dönüşmesine sebep olmaktadır. Üniversite çağına gelip akranlarıyla iletişim kurmakta güçlük çekenlerin çoğunun bilinçaltında, önceden maruz kaldığı ailevi etkilerin veya çocukluk döneminde arkadaşlarından edindiği olumsuzlukların tesirleri yer almaktadır. Bu nedenle sevgi toplumu olmadığımız sürece barışçıl bir dünyadan bahsedemeyiz. Ailede başlayan sevgisizliğin etkileri okulda, iş ortamında ve toplumsal bünyede kendini gösterir. Araştırmalara göre çiçeklerimizle konuştuğumuzda, sevgiyle yaklaştığımızda gelişimleri çok daha etkili bir şekilde verimlilik gösteriyor. Buna benzer şekilde sevginin etkisi üzerine su ile yapılmış başka çalışmalar da vardır. Bilimsel olarak bizim henüz anlamaya başladığımız bu gerçekleri doğa var olduğundan beri kendi içerisinde gerçekleştirmektedir. Doğanın her zaman yenilmez ve en güçlü olmasının nedeni bu olsa gerek. Koşulsuz bir sevgi ve bütünlük içerisinde en küçüğünden en büyüğüne her organizmanın bir diğeri için var olabilmesi, doğayı bu denli bütün ve tam kılıyor. Tüm bu örnekler sevginin hayattaki kaçınılmaz rolünü ve önemini göstermektedir. Anne sevgisi bizim bunu en kolay şekilde kavramamıza yardımcı olan yaklaşımdır.
Anne, kendi varlığını çocuğu için sıfırlar. Ebeveynler için öncelik, çocuktur. Toplumsal olarak baktığımızda ise bütün çocuklar bizim çocuğumuz kadar değerli ve önemli olursa, sevgiyi ayrıştırmadan, et ve kemikle sınırlamadan bütünsel yaklaşabilir ve bunu birbirimize hissettirebilirsek o zaman nerede olursak olalım sevgiyi görmemiz mümkün olur.
Eğitim ailede başlar ve hayatla devam eder. İnsan sosyal bir varlıktır ve birbirinden aldığı etkileşimler ile kendini var eder. Bu nedenle eğer gerçekten kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına yapmamaya özen gösterirsek, herkes bir diğerine karşı sevgi ve incelikle, özenle yaklaşırsa o zaman birbirimizden aldığımız doğru etkileşimle mutlu ve sevgi dolu bir insanlık ailesi oluşacaktır.