Evde eğitim ABD’de ve batıın her yerinde son on yıldır yükselişte. 2020-2021 yılları evde eğitim gören çocukların sayısında bir sıçrama meydana getirdi. Eğitim sisteminin mevcut durumu göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı bir şey değil. Çocukların okula gittiklerinde mutlu olmalarını istiyorsak, tüm eğitim sürecini gözden geçirmeliyiz.
2021’de yayınlanan evde eğitimle ilgili bir araştırmada; “Mevcut eğitimin belirli bir inanç, etnik köken, gelir düzeyi vs. ve hatta eğitim düzeyine özgü olmadığı bildirildi. Ve çocukların duygusal sorunlarının çoğu, ev ortamından veya kendi kişiliklerinden değil, okulda maruz kaldıkları stresli ve baskıcı atmosferden kaynaklanıyor. Yine bu araştırmaya göre, her yaştan okul çocuğunun, korunmaları ve bakılmaları gereken bir dönemde, okulda zorbalığa, sigara ve madde bağımlılığına, şiddete, istismara karşı kolay hedef oldukları bildirildi.
Elbette böyle bir ortamda düzgün öğrenemezler ve eğitim becerilerinden çok hayatta kalma becerileri geliştirirler. Dahası eğitim sistemi mevcut süreçte gerçek anlamda eğitmez. Biraz bilgi sağlar, ancak çocukta istenen gelişim olan, sosyal becerilerini ve insan ilişkilerini geliştirmek açısından bir katkı sağlamaz.
Ebeveynler ise çocukları üzerinde bu tür bir stres kabul edilemez hale geldiğinde çocuklarının eğitimini kendi ellerine almayı tercih ettiler. Araştırmanın gösterdiği gibi çocuklar okulda kendilerini hapsedilmiş hissettiklerinde gelişemezler. Kendilerini özgür hissettikleri evlerinde daha az profesyonel yardımla bile çok daha iyisini yapabilirler. Evde eğitimin yaygınlaşması; insanların çocuklarına kendi başlarına öğretmeye hevesli olmalarından değil, mevcut sürecin çökmesinden dolayıdır diyebiliriz. Bu şaşırtıcı değil. Sanayi Devrimi sırasında tasarlanan ve ilk amacı temel okuryazarlık ve torna tezgahı çalıştırmayı öğretmek olan bir eğitim sistemini zorlarsanız, bu bir felaket reçetesidir. Eğitim sistemi, çocukların ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem olmalı. Yüzyıllar önce yaratılmış ve onların düşünme, hissetme, dünyayı algılama ya da özlemlerine uymayan bir sistem olmamalı.
Ancak her şeye rağmen evde eğitim ideal bir eğitim yöntemi değildir. Çocukların kendi yaş grubundaki yaşıtları arasında olması gerekir. Ayrıca her insanın her alanda uzman olmadığı gibi, tüm ebeveynler de uygun öğretmenler değildirler.
Günümüzde bilgi teknolojileri ve yapay zekanın kullanımındaki gelişmeler ile makinaların birbiri ile iletişim kurarak karar verme kapasitesinin giderek arttığı, fiziksel dünya ile insan ilişkilerinin yeniden kurgulandığı dönemde yaşıyoruz. Bu geçiş süreci eğitim için yeni bir dönüşüm zemini hazırlamaktadır. İçinde bulunduğumuz bu dönem nasıl yaşadığımızı, nasıl çalıştığımızı ve diğer insanlarla ilişkilerimizi önemli ölçüde etkileyecek.
Bir yandan eğitim sistemi, içinde temel altyapı sorunlarının çözülememiş olmasından kaynaklı uygulamalar ve öğretmenlerin niteliğinin geliştirilmesi gibi temel sorunlarla baş etmeye çalışırken, diğer taraftan öğrenme ve öğretmeye ilişkin esaslı değişikliklerin oluşması kaçınılmaz hale geldi.
Dijital devrimin yaşandığı dünyada bilgi geçmişte olduğu kadar önemlidir. Ama tek başına yeterli değildir. Gençlere temel yetkinliklerde bilgi beceri tabanı oluşturmakla beraber, bilişim teknolojilerinden sahne sanatlarına, mutfak sanatlarına, evlilik, çocuk yetiştirmek ve pozitif ilişkiler kurabilmekle ilgili eğitim fırsatları sağlanabilir. Özellikle yaşadığımız dijital dönemde insanlar arası ve hatta ülkeler arası pozitif ilişkiler oldukça önemli hale geldi. Teknoloji iyi amaçlar için kullanıldığında yaşamı daha önce hiç olmadığı kadar zenginleştirebilir. Ya da doğayı tüketerek, insanlığa zarar vererek, bu teknolojiyi geliştiren insanın kendi sonunu yok edişini hızlandırabilir. Bu yüzden öğrencilerin okulda kazandıkları pozitif ilişkileri geleceğe, yeni kuşaklara aktarma becerileri edinmeleri oldukça önemli.
Bu dijital devrimin getirdiği becerileri kazanabilme; sosyal problemleri çözebilme, yaratıcılık, eleştirel düşünebilme, diğer insanlarla eşgüdüm sağlayabilme, duygusal zeka, karar verme, bilişsel esneklik, müzakere ve hizmet oryantasyonu olarak tanımlanır. Ne de olsa başkalarının iyiliği için çalışmak yeni neslin gündemi olacak.
Ek olarak, okullar ve ebeveynler daha fazla bağlantıda olmalı, sınıflar küçük gruplar halinde olmalı; çocukların ne istediği, neye ihtiyaç duyduğu ve nerede öğrendikleri hakkında daha fazla tartışma olmalıdır. Değişmez kural, her çocuğun kendine özgü özellikleri ve ilgi alanı olduğu için bu özelliklere göre öğrenmesi gerekir. Böylece tatmin olmuş ve tamamlanmış hissederek büyürler.
Son olarak ama kesinlikle önemli olan sosyal öğrenme meselesidir. Zamanımızın çoğunu başkalarıyla iletişim kurarak geçirdiğimiz ve her zaman birbirimizden öğrendiğimiz için okullar, zaman ve eğitim programlarının çoğunu insan ilişkileri becerilerini öğretmeye ayırmalı. Üretken ve kendine güvenen yetişkinler olmak için çocukların birbirleriyle nasıl olumlu iletişim kuracaklarını öğrenmeleri gerekir. Bu onlara işte, evde, ebeveyn olduklarında kendi çocuklarıyla ve insanlarla nerede iletişim kurarlarsa kursunlar yardımcı olacaktır.