Bilim, kainat var olduğundan beri hayatta mevcut olan bir olgudur. Bilimi, insanın hayatının anlamını sorgulaması olarak tasvir edebiliriz. Keşfe dair her şey, bilimin konusudur. Bilim, her şeyin temelindedir. Bilmek, görmek, duymak, dokunmak hissetmek demektir. Hayat, keşif amacıyla sunulmuş bir film baştan sona… Merak, sorgu ve hissetmek bilimin temel taşlarıdır. Kainattaki işleyen, var olan her şey, bilimin ana konusudur. Bizi daima ilerletecek acılarımızı, eksikliklerimizi, hatalarımızı telafi edecek bir dürtü ve sorumluluklar dizisi… Bilimin çeşitli alanlarını oluşturan, yer çekimi, zaman, madde, enerji ve daha birçok mesele gibi sorgu silsilelerini çözebilmek, insanlığın en büyük kaabiliyetlerindendir.
Bilmek ve yapmak, insan hayatının temel kanunlarındandır. Hayatın işleyen, değişebilen yasaları, kanunları bizi yönetmekte ve insan bu olgularla, realitede kendisini şekillendirerek yaşamaktadır. Doğadaki düzen, her canlıya ayrı ayrı formlarda etki etmektedir. Canlı ve cansız bütün varlıklar, iç içe, bizzat doğanın, bilimin kendisi olarak yaşamaktadırlar. Doğanın parçası olmak, her canlıya verilmiş en büyük ödüldür. Doğa, bize hem ana, hem baba, hem eş olmaktadır ebedi yolculuğunda… Onu içinde arayanlar, kendisi ile olan büyük bağını her dem hissederek, doğanın cennetinde, her daim var olabilmektedirler. Farkındalık, doğanın en büyük lütfudur. Zihnimizde, nefesimizde, gözlerimizde ve düşüncelerimizde, her an, her şeyin, bilincinde olarak yaşarız aslında… Bizden ayrı olmayan, içimizde var olan bir doğa her şeyiyle, bilimin ta kendisidir bizler için. Bize kendisini açan, içinde besleyen, yürüten, koşturan doğanın kendisidir her daim. Öyle büyük bir gizem ki, insanı baştan aşağı yenileyen ve ürperten… Büyük şefkatine rağmen, derinliği ve aşılmazlığı ürkütücüdür bazen… Doğayı bilmek için attığımız her adım, bizi ciddi bilim adamları yapar. Her insan, bu büyük bilgeliği yaşamaya layık ve değerdir. Biz doğayı bildikçe, bizi her daim yeni sürprizlerle şaşırtacak bilinmezliği, her bilim insanının derin özlem ve duygularında yaşayan biricik kozmik frekansı, kuş cıvıltıları, deniz dalgaları, bazen müzik notaları…
Bilime değer vermek, maddeciliğin ötesinde, hislerin ve duyguların da temel keşif dayanağıdır. Hislerimizi ve duygularımızı keşfetmek, doğanın dişil kuvvetiyle bizi sarıp, engin sonsuzluklarına taşıması, hiçbir maddi değerle karşılanamayacak, muazzam bir keşiftir insanlık için… Hissetmektir, maddeden önce ve madde sınırından sonsuzluğa taşıyan bizleri… Hisler ve duygular aleminde, zamandan, mekandan, sınırdan öte bir tablonun varlığıyla, doğanın dişil kuvvetinin büyük zarafetiyle, sonsuz bir hazza uzanan bir okyanus gibidir bilincimizdeki doğa… Bilimin, maddeden öte, hislerimizi temel alan ana başlığı, insan neslinin muazzam bir birleşmeye yaklaştığını ümit ettiriyor geleceğimizde birlikte el ele… Doğa ve biliminin bizlere en net mesajı, lekesiz, masmavi gökyüzü gibi olmak olsa gerek. Doğa ve bilimin, içimizde olduğunu keşfetmek, insanlığın devrimini ve gerçek özgürlüğünü getirecektir bize, üzerimizde yeniden parlayan güneşin ışığı eşliğinde…