Her gün Corona Virüsün insan yapımı olma ihtimaline parmak basan çeşitli yazıyla ve yeni komplo teorileriyle karşılaşıyoruz. Bu komplo teorileri bize kendimizi akıllı hissettiriyor , az öncekinden birazcık daha akıllı bir şekilde aynı mutsuzluğa kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu virüsün doğal olup olmadığını anlamak için doğa nedir önce ona bir bakalım.
Doğa denildiğinde akla gelen şey çoğu zaman ormanlar , hayvanlar , deniz , dağlar , çalı çırpı olsa da doğayı bundan ibaret olarak kabul etmek hiç de gerçekçi bir fikir değil.
Doğa kavramını genel olarak ele almalıyız. Doğanın birer ürünü olan insanoğlu makinalar ürettiğinde bunları doğadan meydana gelmiş olan şeylerden ayrı tutmak neden? Dışarıdaki şeyleri doğal olan ve olmayan şeyler olarak ayırmak insanları ırklarına göre ayırıp insanoğlunun başına nice olumsuz iş açmış düşünce yapısının bir ürünü. Doğrusu dışarıda ve hatta içeride de, o ”her şeyi kapsayan doğa” dan başka hiç bir şey yok.
Bilimsel yaklaşımın gerekliliği bu noktada öne çıkıyor. Doğada her şey sebep sonuç ilişkisiyle birbirine bağlı zincirleme olaylar bütününün ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan adlı organizmanın içerisinde gerçekleşen sayısız hissiyat ve düşünce de yine aynı zincirin ürünleridir ve bunların birer varlığı vardır. Hangimiz düşünceler ve duygular soyuttur öyleyse bunlar yoktur diyebiliriz ki?
Konuyu açıklayabilmek için duygu ve düşünceleri bizlerin yaşadığı maddesel dünyadaki en hafif ve ince varlıklar olarak ele alalım.Yükte hafif pahada ağır varlıklar. Bizler mistik olarak değil teknik olarak düşüncelerimizde de birbirimize bağlıyız ve yalnızca bir insanın geçirdiği içsel değişim bile çok büyük bir etkiye sahip. ”Bulut işletim sistemi”ndeki kodlarız bir nevi.
Duydunuz mu bilmem ama ”100 maymun fenomeni ” diye bir şey var. Literatüre geçmiş , kanıtlanmış bir fenomen. Deneyde bir adadaki maymunları beslemek için kumların arasına tatlı patatesler bırakılıyor. Maymunlar patatesi sevseler de kumlu tattan hoşlanmıyorlar ancak genç bir maymunun aklına patatesi deniz suyunda yıkamak geliyor. Ondan gören diğerleri de yavaş yavaş bu hareketi tekrarladıkça bu hareket maymunlar arasında hızla yayılıyor. Tabii yeniliğe açık olmayan üyeler kumlu patatesleri yemeye devam ediyorlar. Ancak deneyin en can alıcı noktası adadaki 100. maymun da patatesini suya batırdığında gerçekleşiyor ve bum! Adadaki maymunlarla hiç bir ilişkisi olmayan diğer adalardaki maymunlar yiyeceklerini suya batırmayı otomatikman akıl etmeye başlıyorlar. Yıllar içinde değişik konseptlerde tekrarlanan deneyde sonuç hep aynı.Hepimizi kapsayan bulut işletim sistemine bir örnek.
Umutsuz olmaya gerek yok. Değişim yaşayan canların sayısı belirli bir kritik noktaya ulaştığında bu türün tüm üyelerini etkiliyor. Yani ” bunu insanlara nasıl anlatacaksın şimdi? ” yaklaşımı demode oldu artık. Çevremizdeki herkes aynı yaklaşımda olmak zorunda değil. Biz kendimizden başlayalım bir hele, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Üstelik %10 luk bir kitlenin değişimi herkesi etkilemek için yetiyor da artıyor bile. Bununla ilgili yapılmış istatistiksel araştırmaları da inceleyebilirsiniz.
Aynı şekilde yalnızca kendimizi düşünerek hareket ettiğimiz ve kendimizi gerçekliğe etkisi olmayan küçücük bir zerre olarak tanımlayıp iyi bir şeyler yapmaktan ve keşfetmekten vazgeçtiğimizde de 100. maymun oluyoruz ve bir yerlerde birileri birilerine kötülük yapmak için güç buluyor.
Böylesine bir sistemin vazgeçilmez parçasıyız ve etkimiz kimseninkinden az ya da çok değil. O yüzden ” aman bizim ne gücümüz var ki? Gücü olanlar yine üzerimizde istedikleri şekilde etkiye sahip olacaklar ” veya ”karantina bittiğinde eskisi gibi işimize bakarız ” ya da ” bu kesinlikle biyolojik bir silah ya da dünya dışı varlıklardan gelen bir bla bla bla ” gibi ikincil önemdeki yaklaşımlarla vaktimizi boşa harcamak istemiyoruz. Dünyanın o tek tek kişilerin yaptığı hareketlerin toplamıyla döndüğünü biliyoruz ve içsel değişimimiz için, evde tek başımıza otururken acaba nasıl daha iyi ve toplum için faydalı bir insan olabilirim ve doğaya uyumlu yaşamı inşa edebilirim? diye soruyoruz. Biliyoruz ki içimizde bu sorunun cereyan etmesi için üç buçuk milyar yıllık bir ar-ge ile insan organizmasını şekillendiren o doğanın, buna cevaben yüreğimize vereceği bir ilham da vardır.
Bir Aşk Hikayesi
- 24 Eylül 2022·
Bilmiyordu bu duygu nasıl gelip içine yerleşmişti oysa herkes gibi yaşayıp gidecekti. Nereden çıktı şimdi bu aşk hikayesi diye sordu kendine. Ateş böceği kimdi Neydi bu duygu içini kemiren Nereden çıkmıştı Şimdi kime anlatacaktı derdini Nasıl anlatılırdı bilinmeyen Anlatmasa da delirecekti Neden bu ışığa özlem “Oysa karanlıktı onları…