Bir zamanlar 3 ay yaz, 3 ay kış, 3’er ay da baharlarımızı yaşardık.
Yaz yazlığını yapardı kış da kışlığını. Yağan kar 3 ayda ancak yerden kalkardı. Peki ne oldu bu mevsimlere de son zamanlarda 1 hafta yaz 1 hafta kış yaşar olduk? Yağan karın bir haftada eridiğine şahit oluyoruz ve bu durum sel felaketlerini de kaçınılmaz kılıyor. Toprak suyu ememediği için o su yeraltı kaynak sularına kavuşamıyor ve yazlar kurak geçiyor…
Eskiler bilir , “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” derler, yani önceleri Mart bitmeden kış asla bitmezdi. Ne değişti de mart ayında yazı yaşar olduk? Aslında hepimiz dengesizliğin içten içe farkındaydık da, “Biz göreceğimizi gördük , gelecek nesillerin işi zor” deyip kendimizi bir nebze rahatlatıyorduk. İçimizi kemiren endişeyi görmezden geliyorduk.
Evet, gezegenimizin dengesi belli ki bozulmuştu ve kendini dengeye getirmek için de bizi ufaktan ufaktan dürtüyordu Dünya. Seller, tsunamiler, depremler, yangınlar…vs. Ama gözümüz öyle bir hırsla dolmuştu ki, gezegenimizdeki her şeyi çılgınca tüketme, vampir gibi kanını emme yarışı almış başını gitmişti. Endüstride üretilen ürünlerin çoğu gereksiz yani lüks dediğimiz çöplerden ibaretti ve medya reklamlar kanalıyla bize hiç de ihtiyacımız olmayan şeyleri satın aldırtma derdindeydi. Endüstride üretilen ürünlerin çoğu kullan at yenisini alırsın tarzında şeylerdi. Peki ne oldu? Gezegenimiz plastik, çöp yığınına döndü. Doğayı hep bizden bağımsız sömürülecek, kullanılacak bir nesne olarak gördük.
Bilim adamları ”Dünyanın öbür ucundaki kelebeğin kanat çırpışı burada bir kasırgaya sebep olabilir.” deyince ”Kelebek Etkisi” diye bir kavram girdi hayatlarımıza ama biz yine de “Dünyanın öbür ucundaki kelebekten bana ne, ben bölgeme bakarım” diyorduk.. Küresel ısınmayla birlikte Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçiş yapan balon balıklarının davranışından tutun da yine dünyanın öbür ucundaki buzulların erimesinin bile bize nasıl büyük zararlar verdiğini fark etmeye başladık. Yani anlıyoruz ki gezegenimizdeki her şey kelebeğin kanat çırpınışındaki o minicik hava akımı kadar hassas bir şekilde birbirine bağlı ve gezegenimiz yaşayan bir organizma. Dünyamız resmen tek bir hücre. Şunu anlamamız gerekiyor, biz Doğa dediğimiz birbirine bağlı ve bağımlı olan bu canlı organizmanın sahibi değil sadece bir parçasıyız ve bu sistem kapalı bir sistem. Yani sistemdeki her hareketin -mesela ufak bir kanat çırpışın bile- bir karşılığı var.
Bu yüzden öncelikle bu Doğa dediğimiz sistemi çok iyi bilmemiz gerekiyor. Onun kanunlarını, bu kanunların işleyişini, bizden ne beklediğini bilelim ki onun yönünde gidelim. Çünkü doğanın istediği yönde gidersek bize olumlu bir geri dönüşü olacak. Nasıl olumsuz yönde gittiğimizde bize küresel salgın gibi bir uyarıcı gönderdiyse olumlu yöne dönersek de bunu merhametle kabul edecek doğa. Salgınlardan felaketlerden çıkarmamız gereken pek çok ders, pek çok yön var. Sevgiler.