Başımız belada. Doğa bizim onunla ilişki kurduğumuz şekilde bizimle ilişki kurmaya başladı. Sanki kaos dünyayı ele geçirmiş gibi. Eşi benzeri görülmemiş doğal afetler aynı anda biren fazla yerde meydana geliyor. Bazı yerlerde seller, kasırgalar, dünyada aynı anda başlayan yangınlar ve daha başka yerlerde kavurucu sıcaklar, sarsıntılar.
İnsanoğlu eliyle ortaya çıkan felaketler suni birtakım koşullar oluşturdu, doğa kendi kendini yenileyemez hale geldi. İnsanlığın hiç de kolay kolay kurtulamayacağı felaketler ortaya çıktı. Sanayileşme, teknoloji, silahlanma vs. konularda ülkeler birbirleriyle kıyasıya rekabet halinde. Bu rekabet doğal kaynakların gereksiz ve çevreye zarar verecek şekilde kullanımına neden oldu. Yapılan suiistimaller yerküreye doğal felaketlerden daha büyük zararlar verdi. Dünyanın her yerinde çeşitli çevre felaketleri yaşanmakta. Ancak büyük olanları yazılı ve görsel medya aracılığı ile duyuruluyor. Bunlardan birçoğu çeşitli sebeplerle basına yansımadan çevre kirletilmeye devam ediliyor. Son yıllarda meydana gelen en korkunç çevre felaketlerine bakalım.
Deepwater Horizon Patlaması: 2010 yılında Meksika Körfezi’ndeki patlama, yakın tarihimizin insanlık tarihi boyunca yaşadığı en büyük felaketler arasında yer aldı. Çok ciddi bir çevre kirliliğine neden oldu. Körfeze binlerce metreküp petrol aktı. Körfezde yaşanan bu felaket sudaki canlı hayatını yok olmanın eşiğine getirdi.
Fukuşima Nükleer Santral Kazası: 2011 yılında Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunami sonrasında, toprağa, suya, atmosfere radyoaktif madde salındı. Radyasyon İzlanda’ya ulaştı. En az 30-40 yıl etkisi sürecek. Radyasyon etkileri Çernobil’den çok daha fazla ve maliyeti yaklaşık 125 milyar dolar. Yasal seviyesinin 2 bin 500 kat üzerinde radyasyonlu balıklar görülmeye başlandı.
Macaristan’da Kızıl Zehir: 2010 yılında Macaristan’da alüminyum fabrikasında kimyasal atık göleti yıkıldı. Yüzlerce insan zehirlendi. 1.1 milyon ton zehirli çamurun bir kısmı Marcali nehrine sızdı, tüm canlıları öldürdü. Zehirli atıklar Tuna nehrine ulaşırsa canlı yaşamının yok olabileceği bildirildi. Karadeniz’e dökülen bu nehirin kirliliği ülkemizi de etkileyecektir.
ABD Maden Ocakları: Bir zamanlar çok zengin kurşun ve çinko madenlerine sahip kentte asitli sular, bölgede akan küçük nehirlerin sularını zehirledi. Dağlar maden atıkları ile doldu, kentte yerleşim kalmadı.
Yeraltı Kömür Yangınları: Kömür üreticisi ülkelerde görülen bu durum, çok az kimsenin farkında olduğu büyük bir tehdit. Yangınlar kendiliğinden ya da yüzeye yakın kömür damarlarında orman yakılması sonucu da çıkabiliyor. Büyük kömür damarları bir kez tutuştu mu, on yıllar, hatta yüz yıllar boyu sürebiliyor ve atmosfer arsenik, civa ve selenyum gibi toksik elementler ile kirleniyor. Bu durum iklim değişikliğine ve bu toksik elementlerin yağan yağmurlarla toprağa ve yeraltı sularına sızarak kirlenmeye neden oluyor.
Aral Gölü Kirliliği: Aral Gölü önemli bir sulama kaynağıydı. Ancak göldeki su seviyesi düştü. Bugün Aral Gölü kurumuş ve daha küçük başka göllere bölünmüş durumda. Balıkçı tekneleri gölün tabanına saplı bir şekilde duruyor.
Yangınlar: Yıllar önce televizyonda Amazon ormanlarından gelen abanoz ağacından yapılmış masa reklamını hatırlıyorum. Oldukça etkili bir reklamdı. Sanırım abanoz ağaçları intikamını etkili bir şekilde almaya başladı. Dünyanın en büyük oksijen ve yağmur kaynağı olan Amazon ormanlarını tahribata uğrattık. İklim kriziyle mücadelede en önemli silahlarımızdan birinin kaybını kendi ellerimizle hızlandırdık. İnsan etkenli oluşan küresel ısınmayla değişen iklim, toprak nemi, ağaç yapısı, çalılar gibi pek çok türün yaşam alanını etkiledi. Amazon ormanlarında 2019 yılında başlayıp yoğunlaşan yangınlar ciddi bir krizin habercisiydi. 2021 yılında çeşitli noktalarda binlerce yangın görüldü.
Avustralya, 2019 yılında başlayan orman yangınları ile 2021 yılına kadar mücadele verdi. Milyarlarca canlı, hayatını kaybetti. Hektarlarca ormanlık alan yandı. Soğuk iklimi ile bilinen Sibirya‘da bile hektarlarca ormanın yanmasına sebep olan yangınlar uydudan gözlemlendi.
2017 yılında ABD’de meydana gelen Harwey kasırgası; can kayıpları, yıkımlar ve milyarlarca dolar zararla ülkedeki en büyük felaketlerden biriydi. Aynı yıl Porto Riko‘da meydana gelen Maria kasırgasında ölümler, yaralanma ve tıbbi bakıma ulaşım mümkün olmadı. Japonya ve Hindistan’da meydana gelen sel, pek çok insanın ölümüne ve kaybolmasına neden oldu. Almanya, Belçika ve Hollanda’da meydana gelen selde ölenlerin sayısının bini geçtiği ifade edildi.
Aşırı yağışların neden olduğu seller ve artan hava sıcaklıkları sonucu yangınlar ülkemizi de vurdu. Çeşitli illerde sel felaketleri, can kayıplarına yol açarken birçok kişi evsiz kaldı. Milyon dolarları bulan ekonomik kayıplar yaşandı. Ülkemizde 2021 Temmuz ayından beri, 53 ilde 270 orman yangını meydana geldi. OMG verilerine göre son beş yılda 16 bin orman yangını çıktı, 62 bin hektarlık alan yandı. Her yıl ortalama 2 bin 500 civarında orman yangını bildiriliyor.
Doğayla ve birbirimizle olan ilişkimizi gözden geçirmezsek benzeri afet haberlerini önümüzdeki yıllarda daha sık duyacağız. Dünyanın her yerinde aynı anda birçok krizin yaşanması, virüsün dünyaya yayılması, hayatımızı alt üst etmesi kulağa mantıksız geliyor. Üstelik yaşanan felaketlerin hepsi birbiriyle alakasız olaylar.
Belki doğal afetler için iklim değişikliğini suçlayabiliriz. Ama birbirini yok etmekle tehdit edip atom bombası üreten ya da kimyasal gaz üreten ülkeler için iklim değişikliğini suçlayamayız. Krizlerin hepsi kökünden bağlantılıdır. Tüm krizleri incelediğimizde hepsinde ortak olan tek unsurun insan olduğunu görürüz. Bu yüzden ortak kökü tedavi edersek hepsini çözeriz.
Tüm evren birbirine bağlıdır ve birbirini etkiler. Protein bedenimizi oluşturan hücreler dokuları, dokular organları oluşturur. Beden sisteminin her bir parçası birbiri için çalışıp bir bütünü, insanı oluştur. Aynı şekilde tüm insanlık birbirine bağlıdır. Bir yerde meydana gelen bir olay başka yerde başka birini etkiler. Diyelim ki bıçakla elinizi kestiniz, intikam almak için bıçağı tuttuğunuz eli keser misiniz? Bir başkasına zarar vermek o eli kesmekle aynıdır. Sadece kendimizi düşünmeyi bırakıp herkesi dikkate almalıyız. Yoksa doğa bizi dinazorların çağına geri döndürecek.
Doğa mükemmel işleyen bir sistemdir ve dengeyi korur. Fakat doğanın dengesinin tersine bizler almak ve ele geçirmek istiyoruz. “Kazanan hepsini alır” tutumumuzla herkesin geçimini, geleceğini, esenliğini garanti eden şekilde işleyen muazzam sistemi bozduk. Bencillik, çıkar, sömürü enjekte ettik. Şimdi öyle görünüyor ki sistem bize kendi değerimizle geri dönüyor, tüm nefreti ve öfkesiyle.
Mahvolmuş dünyamız bize daha iyi bir yaşam verecek mi? Fırtınalı rüzgarlar dinecek, yanan alevler sönecek, büyük bulut dağılacak mı? Dünyamız parçalanıyor, çöküyor. Oturduğumuz dalı kesen bizler onunla birlikte düşmek üzereyiz. Bu berbat yaz, hayatımızın geri kalanının en iyi yazı olabilir. Bizleri bölen bayraklar, inançlar, ırkların ötesinde hepimiz bir elin parmakları gibiyiz. Gerçekten kaybedecek zamanımız yok. Doğa sinyallerini vermeye başlayalı yıllar oldu. Tüm gazabıyla patlarsa, Covid ve çevre felaketleri, endişelerimizin en küçüğü olacak.