Hemen hemen bütün insanların hayallerinde, hayatlarını mutlulukla geçirmek istedikleri huzurlu bir ev bulunur. Bu eve sahip olamasak bile, onu düşündüğümüzde yüzümüzde bir gülümseme belirir. Ancak bu hayali kurarken, çoğunlukla bu evin fiziksel koşullarının, konumunun, şeklinin ve bizi bireysel olarak rahat ettireceğini düşündüğüz özelliklerini göz önüne alırız. İçinde birlikte yaşayacağız insanlarla ilişkilerimizi ise, çoğunlukla zamanın akışına bırakmayı tercih ederiz. İnsanları, kendi arzumuza göre değiştirmemizin imkansız olduğunu, içgüdüsel ya da deneyimle bildiğimizden dolayı, daha rahat değiştirebileceğiz materyal kısımla uğraşırız. Bu evde, birlikte mutlu olarak yaşayacağımızı hayal ettiğimiz ailemizi düşlemek ve onların geleceklerine sevgi ile yatırım yapmak ise, bize daha zorlayıcı gelir. Sevgi, her zaman emek ister ama bu emeğin sonunda, büyük mutluluk vardır.
Kişisel hazlarımız, çok küçük tatminlerle gitgide daha fazla çaba sarf etmemize sebep olur. Ta ki tamamen bizi tüketinceye dek… Bedenimizin rahatı ve günlük hayatımızı geçireceğimiz ortamı elde etmek için, büyük çaba sarf etmeye başlarız. Fakat bu aslında boş bir çabadır. Çünkü, başlangıçta çok kolay elde edeceğimizi zannettiğimiz bizi aldatan bencil düşüncemiz, bizi zorlu bir koşula itmiştir. Bu düşünce, başkalarını düşünmeyi içermediğinden, bu yolda da herkesle düşmanımız olarak yalnız başımıza savaşmakla yüz yüze geliriz. Pek azımız hayalindeki, tam da istediği gibi bir eve kavuşur. İnsanın hayali kendisinden her zaman kaçmıştır ve insan onu yakaladığında bambaşka sevimsiz bir şeye dönüştüğünü hissetmeye başlar. Bununla birlikte, çok fazla insanın arzusu iyi bir ev sahibi olmak olduğu için, gitgide buna yönelik talep ve buna bağlı olarak da rekabet artar. Bu çekişmenin sonunda, bazılarımız en azından bir ev sahibi olur. Bazılarımız bir bedel karşılığı başkasının evinde yaşamaya zorunlu kalır ve bazılarımızın ise artık içinde yaşayacak bir evi bile yoktur.
İnsanlığın ev ile ilgili bu problemi, huzurlu bir yuvayı tanımlayamamasında yatar. O, içinde iyi insan ilişkilerinin daha değerli olduğu bir yuvayı tasarlamak yerine, evinin duvarlarının rengini ve mobilyalarının döşemesini planlamakla meşguldür. Oysa ki huzurlu ve içinde yaşanılası bir ev, ancak içinde birbirini seven, anlayış gösteren ve ortak bir gelecek için yaşayan insanların bulunduğu bir ev olabilir. Günümüzde, çoğu insan, hep beraber tek bir aile olduğumuzu ve ancak hep birlikte mutlu olursak, gerçek mutluluğa kavuşabileceğimizi fark etmemiş durumdadır. Birbirimizin üzerinden geçinme adetimiz, aslında mükemmel olan sistemi çalışmaz hale getirmektedir. Öyle bir noktaya geldik ki, çoğumuz, karşılığında bir çıkar olmaksızın, birbirimize bir gram iyilik yapmak istemiyoruz. Üzerimizde hissettiğimiz bütün bu baskılar ve zorlanmalar aramızdaki sevgi, anlayış ve bağ eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Sevgi dolu sıkı bağlara sahip aileleri, toplumları ve en geniş çemberde iyi ilişkilere sahip tüm bir insanlığı inşa etmemizin gerekliliği ise ortadadır. Bunun yolu, bunu arzulamak ve buna ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlamaktır. Dünyayı, herkesin birbirini sevdiği, huzurlu bir ev olarak yeniden inşa edebilirsek eğer, onun çatısı altında her bir birey de gerçek mutluluğu tadacaktır. Ve sonra bugün sahip olduğumuz problemlerin, endişelerin, sıkıntıların buhar olup, gözlerimizin önünden uçup gittiğini göreceğiz. Bizler, böylece gerçekten yaşamaya başlayacağız.
Dünya, bizim gerçek evimizdir ve onun ne kadar güzel olacağını seçmek, bizim elimizdedir…